2024 All Rights Reserved.
Muğla’da bir orman işçisi kayalıklardan düşerek can verdi... Evli ve iki çocuk babasıydı... Artvin’de 60 yaşındaki Mevlüt Yiğit, tomruk çarpması sonucu yaşamını yitirdi... Bartın’da arkadaşının kestiği ağacın altında kalan 23 yaşındaki Nurullah... Amasra’da traktörün devrilmesi sonucu ezilerek hayatını haybeden 25 yaşındaki Eşref Koç... Kastamonu’da üzerine ağaç devrilen... Seydikemer’de kamyon altında kalan... Karabük’te düşen dalların ağır yaraladığı...
Yüzlerce ölüm hikâyesi... Ormana çalışmaya değil, cepheye savaş alanına gitmiş gibiler...
Daha acıları da var... Çocuk ölümleri!
Karadeniz Ereğli’de 15 yaşındaki çocuk işçi, babasının gözü önünde tomrukların altında kaldı!
Karabük Yenice’de 17 yaşındaki çocuk işçi, babasının çektiği traktör ile tomruk arasında başının ezilmesi sonucu hayatını kaybetti...
2020’de 611, geçen yıl ise 544 orman işçisi yetersiz iş güvenliği nedeniyle hayatını kaybetti... Bu işçilerin sadece yüzde 10’unda sosyal güvence vardı!
Emekçileri güvencesiz olarak, toplama kampı şartlarında çalıştıran firmalarla ilgili Orman Bakanlığı’nın ne yaptığı merak konusu...
Yalnızca ölümler değil... Her yıl tekrar eden kazalarda sakat kalan, uzuv kaybına uğrayan binlerce işçi de var... Avrupa Birliği, Uluslararası Çalışma Örgütü’nün Türkiye ofisi yaşanan kayıplara kayıtsız!...
Orman işçiliğinde yaşanan ölümler ve yaralanmaların yanı sıra Türkiye ormanlarının katledilmesine de Batı göz yumuyor...
Dünyada orman yağmasına karşı kurulan FSC Forest Stewardship Council (Orman Yönetim Konseyi) Türkiye’de standartlara uymayan ormancılık faaliyetlerini görmezden geliyor, ölümler ve aşırı kesime rağmen “temiz ve güvenli” üretimi simgeleyen belgeyi ülkemizde iş yapan çokuluslu şirketlere verebiliyor...
Dünya ormanlarının yarısında yaşanan tahribata karşı kurulan FSC, orman ürünlerinin doğru kullanılması ile ilgili standartları belirliyor, yönetiyor ve her ülkede bağımsız denetim kuruluşlarınca denetimini yapıyor...
Avrupa’da ormanlardan elde edilen ürünlerde, masa, kitaplık, parke vb. kaynağı ağaç olan tüm eşyalarda, hem tüketiciler hem de mobilya sektörü FSC belgesini şart koşuyor. Çünkü bu damga, ürünlerin kaynağında doğanın tahrip edilmediği anlamına geliyor.
FSC damgası, orman ürünlerinde çevreci, doğa dostu kesim yapıldığını, işçilerin sendikal ve sosyal haklarının tam olarak sağlandığını belgeliyor!
Türkiye’de Orman Genel Müdürlüğü, kesim yapılacak ormanlara FSC belgesi almak zorunda. Çünkü bu belge kesim alanlarında da doğanın korunduğu, sürdürülebilir bir üretim yapılacağının garantisini sunuyor. Oysa Orman Genel Müdürlüğü, vahşi kesim yolu ile Türkiye ormanlarını çokuluslu şirketlere peşkeş çekiyor... Planlanan üretimin 4 katı üretim yaptırarak ormanlarımızın geleceğini kurutuyor. Bu alanlarda yaşanan işçi cinayetleri de yok sayılıyor!
Yani uluslararası bir kurum olan FSC Türkiye’de yönetmeliğinde yazan tüm maddeleri ihlal ediyor. FSC’nin Türkiye’de akradite olduğu şirketler, “denetim” yapacakları orman alanları için Orman Genel Müdürlüğü’nden para alıyor. Şirket yetkilileri kesim ve üretim yapacak firmalara da FSC belgesini Avro ile faturalandırdıkları “denetim” sonrası veriyor!
Tarım Orman İş Sendikası Başkanı Şükrü Durmuş’a soruyorum: “Şirket para aldığı kurumu nasıl denetler?” Durmuş, “FSC standartlarının ormanların korunması için mükemmel olduğunu ancak Türkiye’de al gülüm ver gülüm şeklinde denetimin yozlaştığını” söylüyor... “Orman işçisinin sendikal hakkı gasp ediliyor, işçi ölümlerinde dünya birincisiyiz. Biz ILO Cenevre’ye başvurunca sonuç alabildik, Türkiye’de ölümlerin üzeri örtülüyor. Bu yıl FSC’nin Endonezya toplantısında denetimi kâr amacı gütmeyen sivil toplum ve sendikaların yapmasını gündeme getireceğiz” diyor.
Yanan orman alanlarındaki emvalin düşük gösterilip değerinin çok altında satılmasıyla ilgili eski Orman Bakanı Bekir Pakdemirli ve iki bakan yardımcısı hakkında soruşturma açıldığı iddia edildi.
- CHP İzmir Milletvekili Murat Bakan: Ormanlar; karbon yutak alanlarıdır, yaşam kaynağıdır, flora ve faunaya ev sahipliği yapan milyonlarca canlının yuvasıdır, bizlerin aldığı nefestir. Ormanları kereste, tomruk, odun, yonga kaynağı olarak göremezsiniz. Bu yoz, bu çağdışı bakış açısı sadece tüm AKP yönetiminde değil, bakanlığın tüm bürokratlarına da sirayet etmiş durumda. Dönemin AKP’li Tarım ve Orman Bakanı Bekir Pakdemirli çıkmış, “Orman ithalatını azaltarak orman üretimiyle 1 milyar dolar cari açığı kapatacağız” demişti. Orman Genel Müdürlüğü ise bir yıl sonra, en yüksek odun üretimini yaptığını iftiharla sunmuştu kamuoyunun bilgisine.
Ormanları koruması ve geliştirmesi gereken bir bakanlığın, bir genel müdürlüğün “üretim” alanı olarak görmesi, ormanlarımızı vahşi bir rant alanı haline getirdiğini sermayedarlara peşkeş çektiğinin en acı göstergesidir. Cumhuriyet’in gündeme getirdiği önemli iddialar tartışılıyor. Orman yangınları başlamışken ve Türkiye yine hazırlıklı değilken “orman emvali” denilen odun, direk, kereste gibi ürünlere dönüşen orman değerlerinin satışında büyük vurgun yapıldığını, hesaplamalarda karartmalar yapılıp emvallerin yandaşlara pay edildiğini konuşuyoruz. Bu iddiaların peşindeyiz, konunun takibindeyiz. Ormanlar hiç kimsenin rant alanı değildir; ormanlar canlıların yuvası, insanların nefesidir. Yuvamızı da nefesimizi de kimsenin rant kapısı haline getirtmeyiz.
- CHP Muğla Milletvekili Süleyman Girgin: Genel Başkanımızın talimatıyla bir kanun teklifi vermiştim. “Yanan yerlerdeki kesimlerden elde edilen gelirlerin halkımızın mağduriyetinin giderilmesi için kullanılması, konutlarının, iş yerlerinin, ahırlarının ve diğer taşınmazların yeniden inşası için vatandaşlardan bir kuruş dahi talep edilmemesi gerekir. Sosyal devlet olmanın gereği de budur” demiştim. Ancak görülüyor ki iktidarın uygulaması “koyun can derdinde, kasap et derdinde”ye benzemiş.
Orman yangınlarından sonra yanan alanlarda yapılan orman emvali kesimlerinde iktidarın peşkeş peşinde olduğu ve durumu fırsata çevirdiği görülmektedir. Peşkeşin ucu ormana dayanmış. Bu yüzden, şirketlere rayiç bedelin altında tomruk satışı kesinlikle yasaklanmalıdır. Yangın deyince bizim aklımıza ormanda kaybettiğimiz canların çığlıkları, elinde bidonlarla yangına su atan teyzeler, ağlayan çocuklar, harap olmuş ağıllar, yok olan nefesimiz, yarınlarımız gelirken onların aklına çek defterleri gelmiş. Kurdun kuşun hakkını savunacağız, yedirtmeyeceğiz!
YARIN: “Faili meçhul” orman yangınları... Sorumlular neden susuyor?