2024 All Rights Reserved.
Türkiye’deki tüm darbeler gibi 15 Temmuz darbe girişimi de emperyalizmin özenle besleyip büyüttüğü karşıdevrimcilerin eseriydi.
Darbe girişiminde bulunan FETÖ’cülerin ortak özelliğidir Atatürk düşmanlıkları...
Kimi siyasette, kimi tarikatlarda, kimi iş dünyasında, kimi sözde sivil toplum örgütleri ve derneklerde palazlandılar...
Medyada önleri açıldı... Onlar, konuşarak toplumu zehirlesinler diye devlet imkânları ile gazeteler, TV kanalları kuruldu.
Birçok siyasi parti ile yakınlaştılar ancak devlete hâkim olmaları; Emniyet’ten istihbarata, siyasetten yargının tüm kurumları ve TSK’ye... AKP döneminde gerçekleşti...
Hatta, AKP Genel Başkanı Erdoğan, “Ne istediniz de vermedik” diyecekti...
AKP kurucularından Bülent Arınç, eski Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek’i “Ankara’yı parsel parsel FETÖ’cülere satmakla” suçlayacaktı.
***
Hain kalkışmaya, Türk halkı topyekûn karşı çıktı... Aralara karışmış milis görünümlü gruplar şaşkınlık yarattı... Devletin askeri ve polisi darbe girişimi ile mücadele ederken, eli silahlı / palalı bu örgütsel yapıların varlığı ve eylemleri ile ilgili hiçbir işlem yapılmadı.
Darbeye direnen TSK mensuplarının çoğu ise adı Ergenekoncu’ya çıkmış askerlerdi.
20 Temmuz’da AKP, darbe girişimini gerekçe göstererek olağanüstü hal ilan etti. Türkiye giderek otoriterleşen, teksesliliğin hâkim olduğu ve muhalefetin izlemekle yetindiği bir cenderenin içine sokuldu.
16 Nisan’da açık yasal hükümlere rağmen sahte oylar geçerli sayılarak referandumda tek adam rejimine geçildi. Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin elinden en kutsal hakkı olan “millet egemenliği” alındı...
Millet adına karar verme yetkisi tek bir kişiye bağlandı. Türkiye, hukukun ve demokrasinin adının olduğu ancak kurum ve mekanizmaları ile işleyişinin buharlaştığı bir sistemle yönetilmeye başlandı.
Yüksek yargı yeniden yapılandırılıp Saray’a bağlandı.
FETÖ’cü hainler yıllarca sınav sorularını çalarak, karar verici noktalarda yer alıp atamalar yaparak liyakati yok ettiler. Şimdi onların yerini liyakatli olanlar değil, başka tarikat yapılanmaları ya da yandaşlar doldurmuş görünüyor.
Şehitler verdiğimiz 15 Temmuz’un yıldönümünde, geçmişe durup bakmamız gerek... Darbe girişimi gerçekleşseydi Atatürk Türkiyesi’nin sonu olurdu... Çağdaş, laik, demokratik sistemin ve hukuk devletinin sonu...
Peki, bugün neyin endişesini yaşıyor ve mücadelesini veriyoruz?
İstanbul’un rantı en yüksek bölgesi, Boğaziçi öngörünümünde olan alanlardır.
Evin penceresinin kenarından Boğaz görünse, fiyatı da kirası da dudak uçuklatır. Çünkü dünyada bir tane İstanbul Boğazı var...
Çok değerli hocam merhum Metin Erksan, “İstanbul Boğazı bir su kanalı olmasından daha çok, bir kentin içinden geçen, içi su dolu bir cadde gibidir” derdi...
Emlakçılar işte bu muhteşem caddeyi, manzarayı satıyorlar...
***
Katar Emiri rüyasında görse ikinci bir boğazın İstanbul’dan geçeceğine inanmazdı.
Ama nasıl olduysa, kuş uçmaz kervan geçmez, tarım ve orman alanı olarak aldığı arazi, İstanbul’da yapay olarak oluşturulacak ikinci boğazın güzergâhında çıktı!
Emir’in annesine ait 44 dönümlük arazi, tarım alanından turizm, konut, AVM vb. rant alanına çevrildi. Değeri onlarca misli arttı.
Erdoğan’ın damadı Berat Albayrak’a da aynı piyango vurdu. Gazetemizin başarılı muhabiri Hazal Ocak’ın haberine göre Albayraklar’ın yıllar önce satın aldıkları tarım arazisi, son imar değişikliği ile rant alanına çevrildi. O da İstanbul’un yeni boğazının güzergâhında...
***
İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu, ranta yatırım yapmış birçok isimden söz ediyor... Kanal İstanbul’a karşı mücadele başlatan İmamoğlu, yapılanın, ihanetin en büyüğü olduğunu söylüyor.
Fatih Sultan Mehmet’in fethettiği, son padişahın emperyalizme teslim ettiği, Mustafa Kemal Atatürk’ün ise ikinci kez vatanımıza kattığı İstanbul’a nasıl ihanet edildiği ortada.
Yağma, rant ve talan ekonomisi ile İstanbul’un yeşilini, gökyüzünü, rüzgârını, tarihini katlettiler. Bir grup işadamını; küçük esnafken holding sahipliğine taşıdılar... Haram ve hukuksuzlukla örülü bir sözde başarı hikâyesi yarattılar.
***
Şimdi zaten namaz kılınan Ayasofya’yı yeniden namaza açtılar diye hamaset rüzgârlarından geçilmiyor.
Atatürk’e burun kıvıran, vefasızlık eden ve hatta saldıran siyasal İslamcıların Osmanlı’nın mirasına da sahip çıkmaları beklenemezdi.
İstanbul’a bir kez daha bakıp Ayasofya’yı düşünün...