2024 All Rights Reserved.

Aydın Doğan ne düşünüyor?

Türkiye'de tarihin en büyük medya sahipliği değişimiydi...

 

Aydın Doğan; patronu olduğu, kızları ve damadının yönettiği devasa medya grubunu Saray'a yakın Demirören Grubu'na sattı.

 

Satış bedeli 916 milyon dolardı...

 

Rejim değişikliği ile sonuçlanacak seçimlere 3 ay kala, medya yüzde 100 Saray'ın kontrolüne giriyordu...

 

Aydın Doğan'a bu parayı vermek için Demirören Grubu kredi kullandı. Kredinin büyük bölümünü Ziraat Bankası'ndan bulmuştu. Tam 675 milyon dolar!

 

Ziraat Bankası da bu parayı yurt dışından borçlanarak almıştı...

 

2 yıl geri ödemesiz, 10 yıl vade ile banka krediyi Demirören Grubu'na kullandırdı.

 

O gün dolar 3.81 seviyelerindeydi... Bugün 6.80'e dayandı!

 

Ziraat Bankası bu krediden ne kadar zarar etti, bilmiyorum... Demirören krediyi nasıl çeviriyor ve bu büyük farkın üstesinden nasıl geliyor merak ediyorum.

 

Ancak asıl gelmek istediğim nokta şu;

 

Satışın ardından 25 Mart tarihli yazımda aynen şunu yazdım:

 

"Aydın Doğan'ın medyadan çıkışı bir kayıptır... Ben Aydın Doğan'ın bu satışını duyduğumda şunu düşündüm; ' Demek ki Aydın Bey, Türkiye'nin yakın geleceğinde AKP'siz bir formül görmüyor! Eğer iktidarın değişeceğine dair iğne ucu kadar bir umudu olsaydı, Aydın Doğan medyadan çıkmazdı...' "

 

Bunu yazdığım için bazı okurlarım seçime yönelik umutsuz bir fotoğraf çizdiğim için beni eleştirdiler... Ancak geldiğimiz yer meydanda...

 

Aydın Doğan geleceği okumuştu... Patronlar, burunlarına takılan zincirli halkaların görünmediğini sanıyorlarsa yanılıyorlar...

 

Aydın Doğan o zinciri koparıp attı... Üstelik doların 3.80 olduğu dönemde yaklaşık 1 milyar doları cebine koydu ve yalnızca 5 ay sonra dolar iki katına yaklaştı!

 

Şimdi nerededir bilmiyorum ama bundan sonrası için Türkiye'nin geleceğini nasıl gördüğünü doğrusu çok merak ediyorum...

 

***

 

Krizin sorumlusu bellidir...

 

Bakın, yaşadığımız sürecin iki ayağı var;

 

1- AKP iktidarının Türkiye'yi olağanüstü borçlandırması ve bu borçları üretime aktarıp katma değer yaratmak yerine; betona, inşaata gömmesi... Üretim ekonomisinden bir öcü gibi kaçarak; tüketim, borçlanma, üçkağıt ekonomisi ve varlık satışları ile döviz açığını sürdürülemez boyutlara taşıması...

 

2- ABD'nin kendi çıkarlarına hizmet için Türkiye'yi "iknaya" çalışması. Bunu yaparken birinci maddenin bir sonucu olarak; her tarafı açık ekonominin zaafiyetlerinden faydalanması!

 

Yani eğer siz birinci maddede yer alan akılsızlığı, vizyonsuzluğu - daha fazlası söylenebilir ama bu kadar yazıyorum - yapmasaydınız, ikinci maddedeki açık şantaja maruz kalmazdınız!

 

Her tarafı açık bir ekonomide nereyi kapatacağınızı şaşırıyorsunuz...

 

Büyük devlet hamaset üreterek olunmuyor...

 

Ekonomideki açıkları kapatarak, olası tehditleri ve baskıları düşünerek, geleceği kurgulayarak büyük devlet ve devlet adamı olunuyor.

 

*

 

Dış dünyanın kulaklarından para taştığı dönemde Türkiye'ye de para yağdı. Bu paralar;

 

* "Akılcı" kullanılmadı.

* Markalı üretim ile sürdürülebilir bir kalkınma yaratılmadı,

* En büyük doğal avantajımız tarım ve hayvancılığı geliştirmek, büyütmek için adım atılmadı...

* Ne sanayide ne teknolojide planlama yapıldı...

 

Dışardan para yağarken "ekonomi uçuyor" başlıkları atıldı...

 

Peki ne oldu bu paralar? AKP döneminde 2 trilyon dolar olarak hesaplanan bu bütçe nereye aktarıldı?

 

Yandaş müteahhitlere, yolcu, köprücü, tünelci, enerjici hazine emzikçilerine...

 

Yaşanan krizin birinci sorumlusu mirasyedi gibi davranan AKP iktidarlarından başkası değil...

 

İktidar önce bu özeleştiriyi yapmak zorundadır. ABD'yi kriz yaratmakla suçlayan iktidar, fotoğrafın tamamını göremiyor demektir... Yani hata yapmaya devam edecektir...

Emperyalizme karşı savaşta bu ülkeyi kimse bölemez ancak siyasi hatalar, çapsızlıklar, beceriksizlikler de bu büyük davanın ardına saklanmamalı...