2024 All Rights Reserved.
Hiç lafı eğip bükmeyelim...
Cumhuriyet Gazetesi kurucu ayarlarına geri dönüyor.
2014 yılında meydana gelen vakıf değişikliğinin ardından Can Dündar ve ekibinin gazeteyi getirdiği çizgiyi başta Cumhuriyet okurları olmak üzere bilmeyen var mı?
Cumhuriyet'ten; bir Radikal hatta Taraf gazetesi yaratmak, adını Atatürk'ün koyduğu gazeteye en büyük kötülüğü yapmaktı...
Gazetenin habere bakışı ve yayın çizgisindeki "sapmaya" bir çok örnek verilebilir, ama geçiyorum...
İki konu birbirine bulamaç yapılıyor;
* Cumhuriyet Vakfı'nda Alev Coşkun başkanlığındaki yönetimin üç yıl önce haksız yolla tasfiye edilmesi ve devam eden dava süreci... (Bu aşamadan sonra gazetenin yayın çizgisindeki ciddi sapma.)
* Gazetenin yönetimine ve yazarlarına yönelik haksız tutuklama ve baskı süreci...
Vakıf yönetimindeki değişikliğe seviniyor olmamız, gazetenin yaşadığı baskı ve tutuklanma süreçlerini desteklediğimiz anlamına gelmez! Kaldı ki arşivler, meslektaşlarımızın tutuklanmasına karşı çıktığımızın kanıtıdır.
Cumhuriyet'in eski çizgisine döneceğine dair mesleki sevinç, tutuklanan arkadaşlarımızın tutukluluğunu onaylamak anlamına gelmiyor!
Gazetenin çizgisine yönelik eleştirilerim; başta Mine Kırıkkanat, Orhan Bursalı, Ali Sirmen, Erol Manisalı, Şükran Soner, Çiğdem Toker olmak üzere bağımsız kaleminden ödün vermeyenlerin de üzerine alınacağı bir konu olamaz.
Özellikle sosyal medyada Cumhuriyet'teki yönetim ve bağlı olarak zihniyet değişikliğini (özüne dönüşü) "Saray darbesine" bağlayanlara gülüp geçiyorum...
Ali Sirmen mi Saraylı? Mustafa Balbay, Mine Kırıkkanat mı?
Değerli dostum, Cumhuriyet Gazetesi'nin emektarı, gazetenin öz çocuğu Aykut Küçükkaya'nın da Genel Yayın Yönetmenliğine gelmesi sevindiricidir.
Dün gerçek bir entelektüel olan Türkiye Barolar Birliği (TBB) Başkan Yardımcısı Av. Hüseyin Özbek ile konuştum. Yeniçağ Gazetesi'nin de abonesi olan Özbek, "artık Cumhuriyet Gazetesi de almaya devam edebilirim" dedi.
Bugün yeni yönetime destek anlamında Türkiye Barolar Birliği Başkanı Metin Feyzioğlu ile birlikte Cumhuriyet Gazetesi'ni ziyaret ediyorlar.
Toz duman durulunca Cumhuriyet'teki değişimin önemi de ortaya çıkacaktır.
Atatürk Türkiyesine karşı saldırıların açıkça yaşandığı, Türkiye'nin kurucu felsefesinin, millî birliğinin hedefe oturtulduğu bir dönemde gerçekleri yazan bir kaç gazetenin emin ellerde olması, hem memleket hem de gazetecilik açısından tarihi önemdedir.
***
Devlet şirket batırır mı?
Sağlık alanında hizmet veren şirketler kan ağlıyor...
Yaşanan ekonomik krizin en ağır bedelini girdi fiyatları dövize bağlı olarak artan ancak bu fiyatları etiketlerine, hizmetlerine yansıtamayan sektörler ödüyor.
Ortopedi alanında hizmet veren bir profesör dostumuz geçen gün aradı.
"Süreç böyle devam ederse sektörde hizmet veren yerli-millî firma kalmayacak" dedi.
"Neden?" diye sordum, yanıtı; "Devlet, özellikle üniversite hastaneleri ödemeleri yapmıyor. Önce devlet hastaneleri ödeme yapmıyordu, son 10 yılda bunlara üniversite hastaneleri de eklendi. Ödemelerini alamayan ya da bir kaç yıl sonra
alan firmaların tamamına yakını battı!"
"Peki hâlâ nasıl hizmet verenler var?" diye sordum, yanıtı; "Ayakta kalan firmalar bankalardan yüksek faizle borçlanıp devlet ve üniversitelerden alacaklarını bekliyorlar. Süreci böyle götürmeye çalışıyorlar. Onların da çoğunun evi, işyeri hacizli..."
Bilmeyenler için belirteyim, Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK) Sağlık Uygulama Talimatı (SUT) fiyatlarını belirliyor. Hastalarda kullanılacak malzemeyi devletin kaç liradan satın alabileceğinin fiyatıdır bu... Bu fiyatlar 2006 yılından beri güncellenmiyor!
Düşünün 12 yıldır devlet alım fiyatını değiştirmiyor ancak firmaların malzeme ve işletme giderleri her yıl ciddi oranlarda artıyor.
Aynı dostumuz sürece dayanamayıp intihar edenlerin, cinnet getirenlerin, yaşanan iflaslar nedeni ile dağılan ailelerin olduğundan söz etti.
Devletimiz elbette yaptığı alımlarda yetimin hakkını koruyacak titizlikle hareket etmelidir. Ancak hayatın olağan akışına uymayan, bilim ve ekonomik gerçekler ile bağdaşmayan süreçlerin kimlerin önünü açtığına da bakmak gerekir.
Türkiye'de istihdam yaratan, vergi ödeyen, sağlık sisteminin içine dahil olmuş yerli firmalar bugün harcayıp 3 yıl sonra ödeme almaya dayanamıyor ancak yabancı dev tekellerin durumu öyle değil!