2024 All Rights Reserved.
Muhabirlik yaptığım dönemde bir Hacı amcanın öyküsünü haber yapmıştım.
Pazarlarda çorap satıyor, evinin geçimine destek oluyordu.
Nur yüzlü, dini bütün, yüreği iyilikle dolu bir adamdı.
Namaz takkesini hiç başından çıkarmaz, tatil günlerinde ücretsiz toplu taşıma kartı ile İstanbul'un tarihi camilerini gezer, oralarda namaz kılıp dua ederdi.
"En büyük günah kul hakkı yemektir" derdi...
Seçim zamanları kendisine benzeyen siyasetçilere oy verirdi. Dilinden duayı ve dini söylemleri düşürmeyen siyasilere... Cuma namazlarında görüntü verenlere...
Oy verdiği siyasetçilerle ilgili olumsuz haberler duyduğunda üzülür, "Allah onları ıslah etsin" diye dua ederdi.
***
Bu iktidar döneminde en çok, Hacı amca gibi mütedeyyin, dindar, samimi insanlarımız sıkıntı yaşadılar.
Utandılar...
Çünkü görüntü ve yaşam biçimi olarak kendilerine benzeyen, aynı üslubu konuşan insanların yalan söylediklerine, halkı kandırdıklarına, yolsuzluklarına, haksızlıklarına şahit oldular!
Tarikat ve cemaat yapılarının hiç de göründükleri gibi; hizmet etmek, yardımlarda bulunmak, dinimizi öğretmek, çocukları okutmak gibi ulvi amaçlar için oluşturulmadığını, devleti ele geçirmek için birbirleri ile yarıştıklarını gördüler...
Milyarlarca dolarlık kayıt dışı ekonomik güç ile darbeye teşebbüs edenine tanık oldular...
Seçim dönemlerinde sözde din adamlarının, AKP oy alsın diye Kur'an ayetlerini dahi tahrif ettiklerine, kendi çıkarlarına göre uydurduklarına şahit oldular.
İslam dini, iktidar çevreleri tarafından ticaret ve siyasetin bir aracı, örtüsü, kaldıracı olarak kullanılıyor.
Bu insanların dilimizdeki karşılığı "dinci" dir... Dini kullanan anlamına gelir.
Dindarlık ile dincilik arasındaki fark, gece ile gündüz kadardır.
Meral Akşener öncülüğünde kurulan ve Türkiye'deki umutsuz geniş kesimlerin umudu haline dönüşen yeni parti, her şeyden önce dindar ve dinci ayrışmasını keskinleştirmelidir.
Dindar, samimi insanları istismar edenler topluma anlatılabilirse AKP'nin oy deposu olarak gördüğü bir sacayağı çökmüş olur.
"Kuzu postuna bürünmüş kurtları" gün ışığına çıkarmak da yeni partinin omuzlarında...
***
Yolsuzluk Mahkemeleri...
Çanakkale'de düzenlenen ve binlerce kişinin katıldığı Adalet Kurultayı'nda, CHP Trabzon Milletvekili Haluk Pekşen'in başkanlığındaki çalıştayda bir araya geldik.
"İhale, teşvik vb, kamu finansmanında yolsuzluklar ve adalet" konulu çalıştaya, uzun yıllardır sürdürdüğüm araştırmacı gazetecilik çalışmalarım ve kitaplarım nedeni ile davet edilmiştim.
Çalıştayda Türkiye'yi kuşatan şirketler birliğini, yani Görünmez Holding'i anlattım. Yolsuzluk ekonomisinden elde edilen paraların, önceki iktidarlardan farklı olarak, Atatürk Türkiyesi düşmanı unsurlara, yapılanmalara, örgütlere aktarıldığını, bu nedenle yolsuzlukların Türkiye için bir millî güvenlik meselesi olduğundan söz ettim.
Beğeni ile takip ettiğim meslektaşlarım; Cumhuriyet Gazetesi'nden Çiğdem Toker, Sözcü Gazetesi'nden Zeynep Gürcanlı da aynı toplantıdaydı.
Çiğdem Toker, kendi köşesinde de yer verdiği, ihalelerde "acil durum" maddesinin altını çizerek, bu yolla aynı müteahhit firmalara ihalesiz işler verildiğini anlattı. Yap işlet devret modelinin Türkiye'ye ne kadar pahalıya patladığının da örneklerini verdi.
Zeynep Gürcanlı ise benim de ilgi ile takip ettiğim Zarrab davası, IŞİD petrolünün ticareti ile ilgili ciddi iddiaları gündeme getirdi. Burada yer olmadığı için detayına giremeyeceğim ancak CHP bu konuşmaları bir kitapçık olarak basılı hale getirecekmiş.
Devlet eski bakanı ve Millî Merkez Ankara temsilcisi Ufuk Söylemez de aynı çalıştayda çarpıcı değerlendirmeler yaptı.
Söylemez hangi başlıklarda yolsuzluklar yapıldığını sıraladıktan sonra bir öneride bulundu; "Türkiye'de yolsuzluk mahkemeleri kurulmalıdır" dedi.
Bu önerinin altına imzamı atıyorum.
Pakistan Anayasa Mahkemesi, Başbakan Navaz Şerif'i yolsuzluk iddiaları nedeni ile görevinden aldı.
Söylemez diyor ki; "Türkiye demokrasisi, Pakistan'ın bile gerisine düşürüldü!"