2024 All Rights Reserved.

Gündeme dair...

Ateş çemberinin ortasında bir memleket olunca kamuoyu gündem bombardımanı altında sağırlaşıyor. Habere ilgi artarken eş zamanlı bir duyarsızlaşma da beraberinde geliyor.

Türkiye'de dahi yaşanan terör olaylarına karşı beklenen toplumsal refleksi gösteremiyorken, Orta Doğu'da, sınırlarımızda yaşanan katliamlar da bir kulağımızdan girip diğerinden çıkıyor...

Batılılar, ülkemiz dahil Müslüman coğrafyalara "şiddetle, ölümle, savaşla yaşamayı" kader belletmiş!

Dikkat ettiniz mi?

İngiltere'de meydana gelen terör saldırısı, Türk medyası ile birlikte dünyanın bir çok ülkesinde de flaş haber olarak ekranlara yansıtıldı. Teröristler bomba ve silah sokamadıkları İngiltere'de bir arabayı terör eyleminin aracı olarak kullanmışlardı. Aynı dakikalarda ABD uçakları ise Irak'ta çok sayıda sivili katletmişti... İngiltere'deki saldırı "son dakika" bültenleri ile canlı yayında anlatılırken, Irak'ta "zaten beklenen olmuştu!" Yapılan bombardımanlarda dile kolay; en az 200 sivilin hayatını kaybettiği açıklandı!

Ölümün coğrafyasından geçilen kısacık haberler, toplumların kör vicdanında kayboldu... Bombaların patlamadığı, çocukların ölmediği günler normal sayılmıyordu artık!

***

Hatay'a dikkat!

Türkiye tehlikeli bir yalnızlığa sürükleniyor. Memleketi yanlış Suriye politikası ile derin bir bataklığın içine sürükleyenler, bir dönem bu çöküşün adını "değerli yalnızlık" olarak süsleyip, besleme kalemlere malzeme yapmışlardı. Geldiğimiz noktada Rusya dahi PKK-PYD'nin yanında görünüyor. ABD ile Rusya, Kürt koridoru konusunda anlaştıysa Türkiye'nin ulusal güvenliği çok ciddi bir tehdit altındadır demektir.  

Stratejist emekli general Nejat Eslen dün Yeniçağ'a yaptığı değerlendirmede ABD ile Rusya'nın Türkiye yerine PKK-PYD'nin arkasında birleştiğini açıkladı! Kürt koridoru ya da Büyük Kürdistan Projesi diyelim; Akdeniz'e açılmadan tamamlanamaz. PKK'nın Afrin'i üs edinip Hatay sınırlarımızda yaptığı terör eylemleri boşuna değil. Hatay'a dikkat etmemiz şart!

***

Suriye'de ne oldu?

Gazetecilik tarihimin en önemli sorularından biriydi... Suriye, Türkiye'ye yıllarca terör ihraç etmiş, PKK'yı beslemiş, terörist başını topraklarında barındırmıştı. Uzun yıllar sonra Türkiye'nin kararlılığı ve askeri hazırlığı karşısında Öcalan'ı göndermek zorunda kalmışlardı. Erdoğan'ın Başbakanlığı döneminde ise aniden bu geçmiş unutuldu ve Suriye ile sınırlarımız neredeyse kalkma aşamasına geldi. İlişkiler olağanüstü derecede ileri boyuta taşındı. Erdoğan-Esad kardeşliği dünyanın gündemindeydi. Bu kardeşliği iki ülkenin ekonomisi ve güvenliği penceresinden ayakta alkışladık. Doğru olan buydu... Ama sonra Erdoğan ani bir dönüşle Esad ile düşman oldu. Neydi bu dönüşün nedeni?!

TELE 1'de yayınlanan TV programımda Genelkurmay İstihbarat Dairesi Eski Başkanı İsmail Hakkı Pekin'e sordum. Yanıtı önemliydi; "Türkiye, Suriye'de ABD'nin isteği ile, Büyük Ortadoğu Projesi kapsamında Esad ile iyi ilişkiler geliştirdi. Türkiye, Esad'ı ABD'nin isteklerine ikna edemeyince bu kez de şiddet kullanarak, silah zoru ile Esad 'ikna edilmek istendi' dedi.

İşte Suriye'deki u dönüşümüzün öz cümle ifadesi... Bu tespiti; Suriye'ye defalarca giden, önemli görüşmeler yapan, Türkiye-Suriye ilişkilerinin yeniden normalleşmesi için büyük çaba harcayan emekli bir paşanın yaptığını unutmayalım... Batak politikanın çıkışı ise yine Esad ile stratejik iş birliğinden geçiyor...

***

Demokrasi ve hukuk devleti

AKP'nin kurucu kadrosundan bir dönem banka yolsuzlukları başta olmak üzere yolsuzluk ve yasakların üzerine giden isim, eski milletvekili Emin Şirin ile konuşuyorum.

"Demokrasi ve hukuk devleti dediğimizde ne anlıyoruz?" diye soruyor ve aşağıdaki listeyi sıralıyor. Okuyup yanıtladığınızda Türkiye'nin fotoğrafını bulacaksınız:

* Hukuk devletinde, hukuk devletine bağlılık olmalı. Yeni anayasada bu var mı?

* Hukuk devleti vatandaşların hukuk güvenliğini sağlayacak. Sağlanıyor mu?

* Yönetimde keyfilik olmayacak.

* Devlet kendini hukukla sınırlayacak..

* Temel hakların güvencesi olacak.

* Devletin ve yürütmenin yargısal denetimi olacak.

* Kuvvetler ayrılığı ilkesi olacak.

Emin Şirin'in yönelttiği bu tespit ve sorulara olumlu yanıt vermek mümkün değil. O halde tekrar edelim; Hayır da "hayır var"...