2024 All Rights Reserved.

Hafriyat spor kulübü...

Ankara Büyükşehir Belediye Başkan adayı Mansur Yavaş, TELE 1'de İsmail Dükel'in programında bombayı patlattı.

Ankara'nın dillere destan hafriyat gelirinin Osmanlıspor'a aktarıldığını açıkladı!

Günlük 30 bin TL'yi bulan gelir! Altını çiziyorum; günlük 20-30 bin TL...

Bu iddiayı ilk dillendiren şu anki AKP'li Belediye Başkanı Mustafa Tuna'ydı...

"Eskiden aylık 30 bin TL olan hafriyat gelirimiz 15 trilyon liraya çıktı" demişti! 

Ankara'nın emanet edildiği Tuna, bu seçimlerde muhtar bile yapılmadı tabii... Belki de kendisi bu "sistemi" reddetti.

*

Mansur Yavaş yalnızca hafriyat gelirinden söz etmedi, otopark, bilboard gelirlerinin de belediye kasasına girmediğinden söz etti...

Peki kimindi bu Osmanlıspor? Başında Melih Gökçek'in oğlu Ahmet Gökçek vardı.

Belediye imkânları ile milyonlarca dolarlık harcama yapan spor kulübü!

Bu büyüklükte olmasa da benzeri belediye futbol kulüpleri var...

Nasıl denetleniyorlar, ne derece şeffaflar? Belediye Başkanlarının futbol aşkı nereden geliyor? Yalnızca oy kaygısı olmamalı. Örneği ortada;

Yılmaz Büyükerşen...

Eskişehir Büyükşehir Belediye Başkanı Yılmaz Büyükerşen'in geçmişte yaptığı bir açıklama bana tercüman oluyor; "Belediye kanunu sadece amatör kulüplere yardım edileceğini söyler. Profesyonel kulüplere belediye yardımı kanunsuzluktur..."

Kumpası unutma! Metastaz yapabilir...

Görüntüleri ODA TV yayınlamıştı...

163 subayın tutuklanma anı kumpas mahkemesinin kamera kayıtlarındaydı.

2011 yılının Şubat ayıydı...

Engin Alan'dan, Özden Örnek'e, İbrahim Fırtına'dan Cem Çakmak'a...

Balyoz TSK'ya, TSK'daki Atatürkçü-anti emperyalist subaylara, Türkiye'nin  tam kalbine indirilmişti.

Savcı-Hâkim-Yargıç-Polis-İstihbaratçı kılıklı emperyalist caniler Türkiye'yi çökertmek için var güçleri ile saldırıyorlardı.

O tarihî görüntüleri bulup izleyin... Mikrofonda "yoklama" alıyordu hain mahkeme heyeti... Dördüncü sırada adını söyleyen İzzet Ocak'tı...

O İzzet Ocak, ben Van'da askerlik yaptığım sırada bölgede teröre karşı yıllarını vermiş bir kahraman olarak anılıyordu. Elbette savaş esiri sıralarında olmalıydı!

Türk mahkemesi değildi... Türk subayları toplama kampına doldurmuş savaş kazanmış bir düşman mahkemesi gibiydi...

Sahi nasıl bir savaş vermişlerdi ve kazanmışlardı?

Türkiye bu soruyu da tartışmalıdır...

Devletin kılcal damarlarına nüfuz eden tarikat ve cemaatler nasıl korunup kollandılar?

Siyasetteki suç ortakları kimlerdi?

O gün, bizler gibi, yapılan emperyalist saldırıya dikkat çeken bir avuç gazeteci-aydın dinlenseydi 15 Temmuz yaşanmayacaktı.

Neden kulak asılmadı, iktidar neden karşı duracak yerde destek oldu?

*

FETÖ'nün devlette güçlendiği dönemde başka tarikat ve cemaatlerin devletin yerine geçen bu yapıyı kıskandığını ve onlarla bilek güreşi yaptığını biliyoruz...

Araştırmacı gazeteciliğin yüz akı iki kardeşim; Barış Terkoğlu ve Barış Pehlivan işte bu sorunun peşine düşüp kitap yazdılar.

"Metastaz" adlı kitap 163 generalin kendi vatanlarında esir düşmelerinin perde arkasına ve sonuçlarına da bakıyor.

Büyük kumpasın organizatörleri, finansörleri nasıl olduysa yurt dışına kaçıverdiler. İki Barış'ın ifadesi ile FETÖ borsasında aklananların sayısı az değil...

Banka sahipleri uçtu... Yöneticileri ise kamu bankalarında çeşitli görevlere atandılar... Ama öte yandan binlerce kişi; Bank Asya'ya para yatıran ya da okullarından geçen insanlar tutuklu...

İktidar bir kez daha "hata ettim""kandırıldım" durumuna düşmeden FETÖ ile mücadeleye farklı bir perspektif katmalıdır.

Devlette boşalan makamların, koltukların FETÖ dışındaki Cumhuriyet düşmanları ile doldurulması yeni facialara neden olacak...

"Görmedik, duymadık, kandırıldık" dememek için METASTAZ'a dikkat...