2024 All Rights Reserved.
Ben söylemiyorum...
Tescilli Atatürk düşmanı “Fesli Kadir” lakaplı Kadir Mısıroğlu’nun ifadesiydi.
Mısıroğlu, Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş’ın ziyareti ile ilgili, “Şeyhülislamın beni ziyarete gelmesi, tarihi bir hadisedir” demişti...
Öyle ya, “Keşke Yunan galip gelseydi” diyecek kadar Mustafa Kemal Atatürk ve Milli Mücadele düşmanı olan Mısıroğlu, makamını, maaşını, kariyerini Atatürk’e borçlu Diyanet İşleri Başkanı’nca el üstünde tutuluyor, büyük saygı görüyordu...
Aynı yolun yolcusu, aynı düşüncenin parçasıydılar. Amaçları ve zihniyetleri, geniş yoksul halk kitlesi uyutularak iktidar olmuştu...
*
“(...) inanç siyasette olmasın, ticarette, yargıda, adalette olmasın diyerek ortalığı ayağa kaldırıyorlar…” sözleri ile laikliği hedef aldı Ali Erbaş...
Düşünün, Erbaş’ın iktidar olmuş, saraylar kurmuş zihniyeti Cumhuriyet’ten laikliği kaldırıp tam da dediği gibi; siyasette, ticarette, yargıda, adalette dini referansları hüküm kılsaydı ne olurdu?
Çok değil 3-5 yıl içinde Taliban karanlığı tüm Türkiye’nin üzerine çökerdi...
Mezhep çatışmaları, iç savaşın her türlüsü, emperyalizmin beslediği silahlı din simsarlarının yaratacakları dehşet...
Ali Erbaş’ın sözleri gerçek olursa Türkiye ikinci bir Kurtuluş Savaşı vermek zorunda kalacaktır...
Erbaş, bunun farkında mı?
Atatürk Türkiyesi’ni Ortadoğu bataklığından, mezhep savaşlarından, dini, çıkarlarının örtüsü yapanların vahşiliğinden koruyan en temel ilkedir laiklik...
Erbaş’ın laiklik karşıtı, dikkat çeken ve tartışma yaratan açıklamaları sistemli görünüyor...
Erdoğan ne zaman siyaseten sıkışsa, ekonomide ve dış politikada yarattığı sorunlar ayyuka çıksa, din perdesi imdadına yetişiyor...
“Din perdesindeki” din, bildiğimiz din değil... Siyasal İslamcıların kendilerine uydurdukları, cahil kitleleri uyuttukları ve İslam diye hurafe pazarladıkları içi, özü, anlamı boşaltılmış din...
O cehalet “İhaleleri şişirmek, Hazine’yi hortumlamak haram mıdır” diye sormaz, “Aşı olsam orucum bozulur mu” diye sorar...
Mesela, Ali Erbaş’ın yolsuzluklarla ilgili, yetim hakkı, devleti yönetenlerin aşırılığı, lüksü, siyasetçilerin milletin sırtından zenginleşmesi üzerine tek bir sözünü duyan var mı?
Yok...
Sahnede dünyanın en yoksul emeklileri var... Çalıştığı, bir işi olduğu halde açlık çeken milyonlar var...
Genç işsizler, umutsuzlar yığını var... İçeride ve dışarıda dökülmüş, sürdürülemez sorunlar yumağı var.
Hukuku ele geçirmenin neden olduğu faşizan hisler var...
Toplum ne zaman başını kaldırıp sahneye baksa, perdeciler hemen öne çıkıyor...
*
Padişah ve şeyhülislamı gibi...
Tüm kanallarda, gazetelerde aynı fotoğraf var... Tesadüf değil...
Ancak bu kez plan tutmuyor... Gençler parasızlıktan üniversiteleri bırakırken siyaset ağalarının döviz havuzlarında yüzdüğünü görüyor...
İlk seçimlerde tüm perdeler inecek, yozlaşmış yönetimin biletini gençler kesecek...
Kısa ama önemli iki not:
“Afgan göçü ile birlikte sınır güvenliğimiz bozuldu. İsrail, Eritre, Güney Sudan’dan sonra İran - Azerbaycan sınırına üs kurdu. Bölge giderek daha da ısınacak. Afganistan’ın istikrarsızlığa sürüklenmesi, bitmeyecek gibi görünen kaos, Türkiye ile İran’ı etkileyebilir, bu iki ülke savaşın eşiğine getirilebilir...”
Prof. Anıl Çeçen ile konuştuk... Anıl Hoca bu uyarıda bulunup Mustafa Kemal Atatürk’ün Cumhuriyet’in ilk yıllarında kurduğu paktları, antlaşmaları hatırlatıyor ve “Bir an önce bölge ülkeleri ile benzeri işbirlikleri hayata geçmeli” diyor...
*
Rize’den bir haber... Kent meydanında yaptığı röportajda AKP’yi eleştiren ve kendisi de başından bu yana AKP’ye oy vermiş olan Mehmet Ali Sancaktutan feci şekilde dövüldü.
Eleştirileri sonrasında gözaltına alınan, baskıya ve tehdide maruz kalan Sancaktutan, sedyede güçlükle konuşuyordu.
Avukatı Remzi Kazmaz dikkat çekiyor: “Ötekileştirme öyle boyutlara vardı ki, müvekkilimi akrabaları dövdü. Aynı soyadı taşıyan, aynı mahallede oturan insanlar bunlar. Acil önlem alınmaz ve benzer saldırganlara gereken ceza verilmezse kardeş kavgası, partili olan ve olmayanlar arasında tüm yurda yayılabilir...”