2024 All Rights Reserved.

Kırmızı Pazartesi’de bugün: ‘Katil yalnızca kocalar mı?’

Bir film senaryosu olsa “amma abartılmış” denecek acı dolu bir hikâye... 

Ancak her anı, her satırı gerçek!

Dilekçe, Eskişehir Cumhuriyet Başsavcılığı’na yazılmış;

“Benim can güvenliğim yok... Her gün beni takip edip yolda küfürler ediyor. Kezzap atmakla tehdit ediyor. Defalarca şikâyette bulundum... Cumhuriyet başsavcılığından rica ediyorum; ben öldükten sonra mı bana yardım edeceksiniz?!” 

İki çocuk annesi Ayşe Tuba Arslan’ın çantasından çıkan son “imdat çığlığıydı” bu dilekçe... Kocası başına satırla vurarak öldürdü. Kayıtlara Türkiye’de yaşanmış yüzlerce kadın cinayetinden biri olarak geçti!

Tıpkı şehit haberlerine alışıldığı gibi kadın cinayeti haberlerine de kör vicdanlar “bağışıklık” sağlamış. Aksi halde, hükümetin de gereken yasaları çıkarmayarak ortak olduğu bu cinayetlere nasıl sessiz kalınabilir?!

Ayşe Tuba Arslan daha ne yapmalıydı?!

Kocasının kendisini öldüreceğini 23 kez dilekçe iletmiş ilgili makamlara.

Yani;

23 kez, “imdat” diyerek,

23 kez, “bu sefer devlet beni koruyacak” diye düşünerek,

23 kez, en kutsal hakkı olan can güvenliğini sağlasın diye savcılığa sığınarak dile getirmiş yaşadığı kâbusu.

Şimdi size soruyorum:

Ayşe Tuba Arslan cinayetinde katil, yalnızca kocası mıydı?

CHP milletvekili Utku Çakırözer seçim bölgesinde yaşanan bu cinayetin peşine düştü.

Cinayet mahallinde, katil kocaların parmak izlerinden başka izler de vardı!

Adalet Bakanlığı’nın çarpık zihniyetinin de gölgesi düşmüştü sayısız kadın katliamının üzerine...

Kanlı dosyaların altından çıkan gerçek şuydu; yasalar; şiddete uğrayan kadını, kocası yaralamadığı/ kesmediği sürece uzlaştırmaya zorluyordu!

Yani dayak, küfür, darp ve tecavüz serbestti...Öyle olmasa, Ayşe TubaArslan bu kadar sahipsiz bırakılır mıydı?!Eli satırlı kocası ile anlaşmaya zorlanır mıydı?

CHP’li Çakırözer, kadına yönelik şiddetin önlenmesine dair yasada değişiklik istedi. Uzlaştırma ve arabuluculuk ortadan kalksın dendi.Yasalar değişirse, devlet cinayete zemin oluşturmaktan uzaklaşabilir.

Katili ile uzlaştırılmaya çalışılan çok sayıda kadın hayatını kaybetti bu memlekette...Yani katil, yalnızca kocaları değildi!Kadını özgür bireyler olarak görmeyen toplumun ortaçağ kafası da cinayet mahallindeki belirgin izlerden biriydi...

Son olarak 20 yaşında, dünyalar güzeli Ceren, 14 yıl önce bir çocuğu öldüren, nedense yarı açık cezaevine konulan ve iki kez firar eden bir suç makinesinin kurbanı oldu!

Yukardaki paragrafı bir kez daha okuyun... İşini iyi yapmayanların ülkesinde adaletin nasıl çölleştiğinin özetidir bu.

Gabriel Marquez, “Kırmızı Pazartesi” romanında, işleneceğini herkesin bildiği ancak engel olmak için kimsenin bir şey yapmadığı bir cinayetin öyküsünü anlatıyor. Ocinayete halkın nasıl sessiz kaldığının toplumsal bir çözümlemesini de yapıyor. Türkiye kadın cinayetlerinde kırmızı pazartesileri yaşıyor...

Yeni acılar yaşanmadan, hükümetin, katilleriteşvik eden yasaları bir an önce değiştirmesini bekliyoruz.

Bıçaktaki parmak izi!

Bugün 21 yaşına girecekti balerin Ceren Özdemir. Katili Özgür Arduç, çocuk katili, hırsız ve uyuşturucu satıcısıydı. Bu suç makinesini devlet, 12 yıl kapalı cezaevinde tuttuktan sonra “yasalardaki değişiklikle” son iki yılında açık cezaevine naklediyor. Katil buradan firar ediyor ve hırsızlık yaparken yakalanıyor. Sonra yeniden yarı açık cezaevine konuluyor! Yeniden firar ediyor ve ikinci cinayetini işliyor. Hukukun işlediği hiçbir ülkede böyle bir psikopat bu kadar başıboş bırakılmaz. Ceren’i öldüren bıçakta, görevini yapmayan yetkililerin de parmak izleri var.