2024 All Rights Reserved.

Kocasakal'ın yolculuğu...

"Atatürk'ün yarım kalmış devrimini tamamlamak..."

Altına imzamı atacağım bu hedef  Türkiye'nin de kurtuluş reçetesi.

Ekonomiden, siyasete Türkiye'nin prangalarını parçalamasının yolu, yolsuzluk ve yoksulluk düzeninin, eğitimsizlik ve derinleşen cehaletin panzehiri...

Atatürk'ün yarım kalan devrimini tamamlamak... Ümit Kocasakal ile yaptığım uzun sohbetlerden ve Ulusal Kanal'daki söyleşilerimizden aklımda asılı kalan cümlesi bu... 

***

İstanbul Barosu'nun efsanevi başkanıydı... Üç dönem üst üste açık ara ile dünyanın en büyük barolarından biri olan İstanbul Barosu Başkanlığı'na seçildi. Dördüncü dönem de yapabilme imkanına sahipken "koltuğu bıraktı"

Koltuğu bırakabilmek Türkiye'de kanarya sevenler derneğinde bile görülebilecek bir ilke değildir. Ama o "emin ellere bıraktım" diyor gönül rahatlığı ile; "... çünkü kişiler değil ilkelerdir önemli olan, biz Atatürk devrimlerinin, Atatürkçü düşüncenin sıkı sıkıya takipçileriyiz, o fikir İstanbul Barosu'nu halen yönetiyor" diye ekliyor...

***

Türkiye'nin büyük sorunları var... Terörden başını kaldıramayan, halkının büyük çoğunluğu yoksulluk içinde olan, eğitimin giderek gericileştiği, Atatürk'ün ölümünün ardından emperyalizmin labaratuvarı haline getirilmiş bir kederli ülke...

Şu anda varlığı için dua ettiğimiz tüm değerleri; Demokrasi, özgürlük, bağımsızlık, hukuk; birey olmak, yurttaş olmak, kadın olmak... Yatırım yapabilmek, üretebilmek, satabilmek... Ne varsa bu ülkeyi mutlu kılan Atatürk'e ve kurucu kadroya borçlu... Ama o kadroya dünyanın en büyük vefasızlığı ile saldırıyorlar... Sebebini konuşuyoruz;

Ümit Kocasakal "planlı bir saldırı" diyor. "Bir travma yaşatıyorlar Türkiye'ye. Siz ABD'nin Fransa'nın kurucu insanlarına saldırıldığını, tartışıldığını, küfür edildiğini duydunuz mu? Üstelik Atatürk ile kıyaslanamazlar bile... Biz onun kıymetini bilemedik. Ülkemizi yönetenler gaflet ve dalalet içinde oldular... Emperyalizm bağışıklık sistemimize saldırıyor..."

Neydi bu bağışıklık sistemi? Kocasakal açıklıyor; "Ben ülkeleri insan vücutlarına benzetiyorum. Her vücudun bir bağışıklık sistemi var. Emperyalizm hasta etmek için her türlü virüsü, mikrobu bulaştırıyor. Bir ülkeyi çökertmenin en hızlı yolu bağışıklık sistemini çökertmektir. Ulus devlet emperyalist saldırılara direnecek bir yapıdır. Bu nedenle ilk olarak ona saldırı var..."

Kocasakal alt kimlik siyasetine ve mezhepçiliğe dikkat çekiyor. Her kim bu siyaseti izliyor, partisinde mezhepçi kotalar uyguluyorsa emperyalizmin maşasıdır diyor.. Ulus devlet alt kimliklerin üzerinde bir yapıdır, bütünleyicidir, bu nedenle emperyalizm bölmek için önce onu yıkmak zorunda...

"Büyük resim?" diyorum; özetliyor; "Büyük resimde emperyalizmi göremiyorsak, onun planlarını okuyamıyorsak, yaşanan tüm tartışmaların, başkanlık sisteminin, yeni anayasanın, KHK'ların emperyalizmin senaryosu ile bağlantısını kuramıyorsak, doğruyu bulamayız" diyor...

Peki herşeyin mi arkasında emperyalizm var? Evet herşeyin arkasında... Bir başyapıt olan, unutulmaz film Olağan Şüpheliler'den bir replik söylüyor ;

"Şeytanın en büyük gücü varolmadığına inandırmaktır..."

Ne güzel özet değil mi? Kocasakal Ortadoğu'nun ya da Türkiye'nin kendi kendine mi karıştığını, terör örgütlerinin kendiliğinden mi ortaya çıktığını düşünmek gerekir diyor. Böl ve yönet politikasının sonuçlarına dikkat çekiyor. ABD'li bir senatörün; "ABD'nin yeni politikası kendi hükümetlerine sahip sömürgeler dönemi" sözünü hatırlatıyor. Siyasetçilerin bağımsız hareket edemediğine, ister başrolde, ister yardımcı oyuncu ister figüran olsun, emperyalizmin senaryosunun dışına çıkamadıklarının altını çiziyor.

Ümit Kocasakal orduya yapılan saldırıların, yurttaşlık bilincini yok etmeye yönelik ümmetçi politikanın, özellikle medya kuşatmasının Türkiye'nin bağışıklık sistemine yapılan saldırının parçaları olduğunu belirtiyor. Türkiye'nin üretemediğinden, açlığa doğru sürüklendiğinden endişe ediyor. Peki Ümit Kocasakal İstanbul Barosu Başkanlığı'nı bıraktıktan sonra neden hala Türkiye'yi dert ediyor? İlk kez benim programımda açıkladığı siyasi yolculuğunu yeniden hatırlatıyor:

"Türkiye'nin içine düşürüldüğü durum ah'larla vah' lar çözülemez. Türkiye yön duygusunu kaybetti. Bu vahim bir durum. Siyasetin dizaynına bakın, iktidarı ile muhalefeti ile emperyalizmin dizaynı var. Kurucu parti CHP ilk başta yön duygusunu kaybetti. Eğer CHP kurucu ilkelerinden, cumhuriyet değerlerinden uzaklaşmasa idi Türkiye de yönünü kaybetmezdi. Çünkü CHP bir pusuladır. Pusula şaştı, Türkiye de yönünü kaybetti. MHP'li rahmetli Türkeş ne demişti hatırlayın; 'Eğer CHP çizgisinden uzaklaşmasaydı bize gerek kalmazdı' demişti... Eğer CHP gibi uyuyan dev uyanırsa Türkiye kurtulur. Birbirimizi kandırmayalım. Yüzde 25 oy CHP için garanti zaten. Ülkenin yandığı dönemde yapılacak ilk seçimde iktidara geleceği aşikar olabilmeli! neden olmuyor, çünkü kafası karışık, çelişkileri var. CHP kurucu özüne ve ilkelerine dönüp dik durmalı... Türk halkı buna ikna olur."

Ümit Kocasakal medya karartmasına rağmen Türkiye'yi karış karış gezeceğini söylüyor. Çözüm önerileri bu yazıya sığmayacak kadar detaylı. Ama baştaki cümle çok şeyi özetliyor aslında: "Atatürk'ün yarım kalmış devrimini tamamlayacağız..."