2024 All Rights Reserved.

Köyde virüs var...

Kuzey yarımküre zincirleme bir akıl tutulması yaşadı. 

Çin’den koronavirüs ile ilgili gelen haberlere sanki başka bir gezegendeymiş gibi bakıldı. 

Oysa her gün milyonlarca, bir yılda ise 4 milyarın üzerinde insan seyahat ediyor. 

İletişim ve ulaşım çağında uzaklar yakın oldu, internet insanlığın bilgi ve deneyimlerini neredeyse anlık paylaşıyor.

Dünya küresel bir köy ve köyde yaşanan her olay tüm haneleri büyük hızda etkiliyor.

Korona örneği insanlık âlemine yeni bir perspektif katacaktır. Komşuda olan bir hadisenin yalnızca o evin insanlarını etkilemeyeceğini acı da olsa öğrendik. 

İtalya’da kâbusu yaşayanlar Türkiye için endişeli. Virüsün merkezi Çin, kendi söküğünü diktikten sonra diğer ülkelere yardım için elinden geleni yapıyor. 

İnsanlık ortak tehdit karşısında birlikte hareket etmeyi, bilgi paylaşmayı ve bilimin ortak mirasını bir kez daha keşfetti. 

*

Korona örneği, insanların virüs taşımaları halinde neredeyse nükleer bir tehdit kadar etkili olabileceğini gösterdi. 

Yaşadığımız süreç devletlerin tehdit algılarını ve güvenlik tedbirlerini de ciddi anlamda etkileyecek, dönüştürecektir. 

Test yok ise hasta da yok...

Çin’de yaşanan kâbus için “Bize bulaşmaz” diyen herkes kaybetti. 

İtalya, “geç ayılmanın” korkunç sonucunu yaşıyor. Ancak insanoğlu başına gelmeden akıllanmıyor. İtalya örneğine rağmen İspanya da aşırı iyimserliğin kurbanı oldu. 

Peki, Türkiye’de durum ne? 

Çin’de salgın sürerken Umre ziyaretlerine izin verilmesi ve binlerce hacının -abartılı bir benzetme ile- canlı bombalar gibi yurda dönmesi haklı endişeye neden oldu. 

Hacıların çok azı karantinaya alınabildi. Büyük bölümü evlerinde ve Türkiye onlardan talimatlara uymalarını ve kendilerini 14 gün süre ile tecrit etmelerini bekliyor. 

Yani tehlike seviyesi en üst düzeyde olan bir pandemi ile ilgili hükümet, hastalığı taşıma riski olan yurttaşlarından yalnızca “ricacı” olabiliyor!

Umreye izin verilmesi hükümetin de virüs konusunda “aşırı iyimserlik” gösterdiğinin bir örneği...

Yanı başımızda yaşanan örnekler, Türkiye’nin “testi kırılmadan” üst seviyede önlem alması gerektiğini bizlere söylüyor, öğretiyor. 

Ülkemizde vaka sayısı düşük çünkü test yapılan kişi sayısı sınırlı... 

Yani buzdağının görünmeyen yüzünde henüz tespit edilememiş hastalar var. Bu insanlara bir an önce ulaşmalı, hastalığın yoğun yaşandığı yerler belirlenmelidir. 

Çin’de hastalık merkezlerinin ciddi kontrolünün sonuç aldığını unutmayalım. 

Türkiye ekonomik olarak hazır mı?

Virüse karşı en etkili yöntem mümkün olduğu kadar evden çıkmamak. Yani tüm insanlar evlerinde 1 ay geçirebilseler o süreçte hasta olanlar tespit edilip karantina altında tedavi edilecek. Virüsün yayılması önlenecek. 

Ancak eve kapanacak büyük çoğunluğun ev kirası, banka borcu, okul taksidi vb. harcamaları için gelirlerin sürmesine ihtiyaç var. 

Bu durumda hükümet hem ekonomik ve sosyal yaşamı donduracak hem de bu süreçte oluşacak ihtiyaçları, işletmeler ve vatandaş cephesinde sübvanse edecek. 

Vergilerinin büyük çoğunluğunu harcamalar üzerinden elde eden hükümetin, donmuş ekonomide oluşacak vergi kaybına rağmen nasıl kaynak yaratacağı merak konusu. 

Cehalet virüsü ile de mücadele

Virüs, Batılı ülkelerdeki gibi yayılırsa Türkiye ekonomik olarak da sağlık hizmeti açısından da büyük sorunlar yaşayacak. 

Bu nedenle önleyici tedbirleri en üst seviyede gerçekleştirmek ve virüsün yayılmasını önlemek, yani hasta sayısını düşük tutmak zorundayız. 

Hasta tespit etmekte bile zorlanan ülkemizde bir başka endişe konusu cehalet. 

Şeyhlerin, cüppelilerin, tarikatların etkisindeki grup bu süreçte en tehlikeli olanlar. Çünkü bilimi reddediyorlar, dua ile virüsten korunacağına inanıyorlar. 

Bu cehalet nedeniyle devlet yalnızca vatandaşına güvenerek tedbir almamalı. 

Kurallara uyan, bilime inanan, tedbir alan milyonlar yanında aklını kiraya verenler de unutulmamalı. 

Cehalet her ülkede var. İspanya ve İtalya’da da sokağa çıkma yasağının ardından virüsün yayılması durdurulabildi.