2024 All Rights Reserved.

Küresel ısınma ve hortumla göl doldurma

Buzul çağından kalma nadir göllerden biriydi... Deniz seviyesinden 2 bin metre yükseklikte, yemyeşil bitki örtüsünde açmış mavi bir nazar boncuğu gibiydi...

Dile kolay 12 bin yıldır kurdun kuşun su kaynağıydı...

Dünyanın suda korunan, suda yaşayan hafızasıydı...

Dipsiz Göl demişlerdi adına ama memleketin uyanık hazine avcıları gölün dibini bulmayı başardılar. Gölün altında hazine bulacağız diye, üstelik yetkililerden izin alarak bu eşsiz mirası kuruttular! Sonra... ellerinde hortumla kuruyan gölü doldurmaya çalıştılar! İnsanlık tarihine geçecek bir kara komediydi yaşanan. Ve maalesef bize özgüydü...

*

Ekonomi Gazetecileri Derneği’nin Küresel Isınma Kurultayı davetini aldığımda bu film canlandı gözümde. Yeryüzünün ortak mirasına, 12 bin yıl boyunca doğanın her türlü zorluğuna direnmiş ancak insanoğlunun dozer ve kepçelerine yenilmiş Dipsiz Göl’e yapılanlar, Türkiye’de meselenin ne kadar zor anlaşılacağının da özeti değil mi?

*

Küresel ısınma yalnızca buzullardaki kutup ayılarının kabusu değil...

Her küresel ısınma haberinde, daracık bir buz kütlesi üzerinden poz veren o kutup ayısı var ya... dili olsa da konuşsa... “Küresel ısınma size benim kadar uzak değil, yanı başınızda” dese...

*

Baraj göllerinde de durum benzer... Gölleri besleyen akarsular üzerinde su şişeleme fabrikaları izin aldıkları miktarın çok üzerine çıkıyor. Tarımsal sulamada bilinçli su kullanımı yok. Bireysel tüketimler ve üretimde su kullanımında durum daha da vahim...

Türkiye su fakirliğinin sınırında bir ülke... Dünyada kişi başına 10 bin metreküp su potansiyeli olan ülkeler su bakımından zengin sayılıyor. Türkiye’de bu oran 1735 metreküp! Ve nüfus artışına bağlı olarak yakın zamanda 1300 metreküpe gerileyecek.

Kötülük ve cehaletin ayak izi!..

Küresel ısınmanın kuraklıkla doğrudan ilişkisi var ve bir cenneti andıran ülkemiz giderek çölleşiyor. İnsanoğlunun aşırı tüketimi, ormansızlaşma, fosil yakıtların kullanımı mavi gezegenimizi bir fırın gibi ısıtıyor...

Çare, farkındalığı en yüksek seviyeye taşımakla mümkün... Bana göre farkındalık sıralaması ülkeyi yönetmekle sorumlu olan insanlardan başlamalı... Yani hükümet üyelerinden, belediye başkanları ve meclislerine, valilerden kaymakam ve muhtarlara kadar...

Yöneticiler küresel ısınmanın etkilerini anlamak ve çözüm üretmekle meşgul olmalı. Ardından her türlü üretimin içinde olan iş dünyası, giderek büyüyen bu tehlikeye karşı yetkililerle el ele vermeli.

Ve çocuklarımız... Onlar aslında her şeyin farkında olan en duyarlı kesimi toplumun... Yeter ki büyükler, çocukların yüreğindeki doğa sevgisini çölleştirmesin...

*

Su ayak izi, karbon ayak izi gibi yeni tanımlar eklendi hayatımıza...

İnsanlar günlük yaşamlarında giyinmeden, ısınmaya, ulaşımdan her türlü tüketime kadar yaptıkları tercihlerde, çevreye zarar veren bir sürecin içine dahil oluyor. O ürünlerin üretimindeki su kullanımı ya da atmosfere salınan karbon miktarı bu ayak izlerini oluşturuyor.

Çevre dostu ürünleri satın almamız ve toplu ulaşım araçlarını tercih etmemiz gibi, günlük yaşamlarımızdaki süreçlerin çevreyi düşünerek şekillenmesi ilk adımı oluşturabilir.

*

Yapılan araştırma Türk toplumunun yüzde 85’inin karbon ayak izinin ne olduğunu bilmediğini gösteriyor.

Hükümet de toplumun bir aynası! Aksi halde başta Ege Bölgesi olmak üzere yaşanan orman katliamına, Aydın’daki jeotermal kabusa, Ergene’den İkizdere’ye kadar su kaynaklarının kirletilip yok edilmesine bu kadar sessiz nasıl kalınır? Gümüşhane’deki Dipsiz Göl, Kaz Dağları’ndaki katliam AKP hükümetinin insanlık tarihine bıraktığı kötülük ve cehaletin ayak izi olacaktır.

Küresel ısınmanın etkisi...