2024 All Rights Reserved.

Saray'ın treni...

İlk Yiğit Bulut söylemişti.

Bulut'a "dönek""jöleli" yakıştırmaları ardından geldi.

Erdoğan'ı ve AKP'yi acımasızca eleştirdiği çizgiden, katıksız bir Reisçiliğe savrulmuştu.

Eleştirenlere "ben değişmedim, AKP benim çizgime geldi" diyordu.

Hatta belki eleştirilerin de etkisi ile yaptığı orantısız, aşırıya kaçan Reis'çi ifadeleri AKP'liler arasında bile alaycı gülümsemelere neden oluyordu.

 Şimdi, Atatürkçülüğü ve yurtseverliğinden şüphe duymadığımız siyasetçisinden askerine bazı isimlerin de benzer yaklaşımda bulunması nasıl açıklanabilir?

Nerede hata yapıyorlar?

Olguları ortaya koyalım;

Geçmişte Erdoğan'ı eleştirip bugün destek olanların 3 argümanı var:

PKK ile mücadele,

FETÖ ile mücadele,

Dış politikada ABD karşıtı tutum.

Bu üç başlıkta AKP yakın zamana kadar tam tersi bir politika izliyordu.

PKK ile mücadele yerine açılım, FETÖ (Cemaat) ile mücadele yerine iş birliği, bölgede ise BOP'un eş başkanlığı düzeyinde Amerikancılık...

Saray'ın, yolcularını, her türlü ayrıcalık ve zenginliğe taşıyan treninin değişmez müdavimleri var; her dönemin yalakalarından, kendi akli, vicdani iradesini çıkarları için iktidarın hizmetine veren güdümlü korodan söz ediyor ve geçiyorum...

Bir dönem AKP'yi eleştirip bugün "Erdoğan millî çizgidedir, desteklenmelidir" diye düşüncesi değişen ve samimi bulduğum insanlara soruyorum.

 17/25 yolsuzluk operasyonları Cemaat ve Erdoğan arasında iplerin koptuğu bir tarih. Bu tarihten önce "Cemaat'çi" olanları "masum", sonrasında "Cemaatçi" olanları ise "FETÖ"cü ilan ediyorlar. Bu çarpık bakışa ne diyorsunuz?

 Saray'ın treninin yeni yolcularına, bizim mahallenin siyasetçisine, gazetecisine soruyorum; Neden yolsuzluk soruşturmaları milat olarak kabul ediliyor? Öncesine neden gidilmiyor? 17/25'e gelinceye kadar asıl kumpaslar devlet kadrolarında bu örgütün önünü açmak için yapılmadı mı?

"FETÖ ile mücadele vagonu"nu görüp Saray'ın trenine binenlere soruyorum. FETÖ'nün siyasi ayağı ile ilgili neden hâlâ adım atılmadı?

Başbakan Binali Yıldırım "milletvekillerimiz ve bakanlarımız arasında tek bir FETÖ'cü yok" diyerek kestirip attı... Peki örgütün örgütlenme operasyonunda bu siyasetçiler makamlarında değiller miydi?

Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Ergenekon, Balyoz bir kumpastır" derken, Başbakan Binali Yıldırım yakın zamanda "Ergenekon ve Balyoz sapına kadar gerçektir" demedi mi?

Saray'a yanaşan muhalif isimler bu sorulara yanıt bulabiliyorlarsa açıklasınlar, biz de bilelim...

***

FETÖ ile olduğu gibi PKK ile mücadelede de, hükümeti ve güvenlik güçlerimizi destekliyoruz. Ancak bu iki hain örgütle savaşta hükümet ile aynı çizgide olmak, Türkiye'nin geleceğine yönelik olarak aynı yolda olmak anlamına gelmez.

Türkiye'yi "tek tipleştirmeye" çalışmaktan vazgeçin.

İktidarı eleştirmek kimseyi FETÖ'cü ya da PKK'lı yapmaz!

Birlik olduğumuz konular elbette var, olmalı;

1) Hangi görüşte olursa olsun, Türkiye'nin seçilmiş siyasi liderlerine, partilerine hiç bir dış gücün müdahale etmesine, altını oymasına, kumpas kurmasına izin verilemez!

2) Kendi içimizde her türlü eleştiriyi yaparız ancak dışarda emperyalist saldırıların, maksatlı aşağılamanın, psikolojik harbin de karşısında dururuz.

3) Terör ile mücadelede ve sivil/asker darbenin her türlüsüne karşı birlikteyiz.

Saray'ın treninde, PKK, FETÖ mücadelesi ve ABD karşıtlığını görüp, peşi sıra gelen vagonları yok sayanlara hatırlatıyorum;

     1) Atatürk Türkiyesini korumak ve kollamakta, yüceltmekte, ileriye taşımakta da birlikte miyiz?

     2) Türkiye'yi o cemaat iyi, bu tarikat kötü diye ayırmak yerine, hem illegal yapılarla mücadelede hem de devlet kadrolaşmasında "liyakat"i esas almak konusunda aynı düşüncede miyiz?

     3) Anayasaya bağlılık, hukukun üstünlüğü, hukuk devleti konularında da mutabık mıyız?

     4) Türkiye Cumhuriyeti'ne vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkes "Türk'tür" ifadesinde ve "Türk milleti" tanımında aynı yerde miyiz?

     5) Giderek gericileşen eğitim sisteminde "çağdaş""bilimsel" devrimci bir reform yapmak konusunda da ortak mıyız?

     6) Cumhuriyetin kazanımlarında aynı düşüncede miyiz? ya da Millî Bayramların kutlanmasında?

 Soruları uzatmak mümkün. Henüz Türkiye'nin kurucu anlaşması Lozan'da ve millî mücadele tarihimizde bile "uzlaşamadığımız" Saray'ın trenine binen Atatürkçülerin, ardı sıra gelen vagonları açıklaması gerekir.

O tren ki;

bir dönem lüks kompartımanda ağırladığı liberalleri camından fırlattı,

birinci sınıf yolcusu cemaatçilerdi, inmeye fırsat bulamadılar,

Kürt siyasetçiler malumunuz...

Saray'ın treni bir korku tüneline gidiyor. Atatürkçüler binmemeli...