2024 All Rights Reserved.
17/25 Aralık 2013...
Cumhuriyet tarihinin en büyük yolsuzluk iddialarının ve soruşturmasının miladı...
Para sayma makineleri, “sıfırlama” sözcüğü, ayakkabı kutusundan taşan dolarlar, takım elbise kılıfına, çikolata kutularına iliştirilmiş rüşvetler, Zarrab’ın hedef isimlere kadın pazarlaması, skandal telefon dinleme kayıtları ile süreç, hafızalara mıhlandı...
O dönem, bizim için fotoğraf çok netti. Bana göre bir gizli servisin desteği olmadan yapılabilecek bir operasyon değildi...
Devletin en üst düzey yetkilileri şifreli telefonlarına kadar dinlenmiş, rüşvet trafiği ancak filmlerde olacak kamera kayıtları ile belgelenmişti...
Yani operasyonu yapanlar, rüşvet ve yolsuzluk iddiaları ile ilgili en küçük şüpheye yer vermeyecek bir çalışma içine girmişti.
2013’te Ayşenur Aslan’ın TV programında söyledim; bu boyutta bir dinleme, izleme, takip çalışmasını yüksek teknoloji kullanan gizli servisler yapabilirdi. Nihayet, yolsuzluk ve rüşvet soruşturmasını yapan savcılar FETÖ’cü oldukları suçlaması ile tutuklandılar...
FETÖ’nün arkasında hangi gizli servisin bulunduğu sır değil...
*
Kayıtlar, belgeler, görüntüler nasıl elde edilirse edilsin, Türkiye bu ifşaların gerçekliği üzerinde tartışamadı... Çünkü ilk andan itibaren iddiaların yazılması, söylenmesi “tabu” haline geldi. İddialardaki FETÖ gölgesi, gerçekliği ile ilgili soruşturma yapılmasını, tartışılmasını engelledi.
Öyle ki kimin FETÖ’cü olup, kimin olmadığı 17/25 Aralık 2013 yılı milat alınarak saptanmak istendi!
“17/25 gerçektir” diyenler FETÖ’cü ilan edildi... Eski FETÖ’cülerin çoğu ise 17/25’e “iftiradır” diyerek Saray’ın gözünde nedamet getirdi...
*
Şimdi aradan geçen sekiz yıl sonra operasyonların odağındaki dört isimden biri, eski Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar “17/25 Aralık tapeleri doğrudur” dedi!
AKP’nin operasyonlarla ilgili yaratmaya çalıştığı algının tüm duvarlarını yerle bir etti...
Düşünün “tapeler doğrudur” diyen isim, o iddialar nedeni ile görevinden alınan bir dönemin en etkili, rantı en yüksek bakanlık koltuğunun sahibi...
Hatırlayacaksınız, Erdoğan Bayraktar o sıcak günlerde de “Ben ne yaptıysam Erdoğan’ın talimatı ile yaptım.
Ben görevden alındıysam Başbakan da istifa etmeli” demişti...
Sonra bu açıklamasından çark edip sözlerini üzüntü ile söylediğini belirten Bayraktar önceki gün yine pandoranın kutusunu açtı ve aynen şunları söyledi:
“Benim dosyamda ne varsa, hem tapeler doğrudur hem teknik takip doğrudur hem de benim telefon konuşmalarım A’dan Z’ye kadar doğrudur. Benim dosyamda hırsızlık yok, görevi kötüye kullanma var. ‘Reis’, Sayın Cumhurbaşkanım, beni hırsız çuvalının içine koydu ve attı.”
Peki, neydi o tapeler? Bayraktar’ın “A’dan Z’ye doğrudur” dediği konuşmalarında ne var?
Mesela, İstanbul’daki Zorlu Center’da yüz binlerce metrekare fazla yapılan imar yolsuzluğu var...
O yıllarda 232 bin metrekare inşaat iznine karşın Zorlu’nun yasal sınırların üç katı inşaat yaptığını belgeleyen haberi ben yapmıştım. Belgeli haberime rağmen inşaatın nasıl devam edebildiğini Bayraktar’ın tapelerinden öğrenmiş olduk! Fazla inşaat karşılığında Hazine için para pazarlığı yapılmış.
Yine Sarıyer’de orman alanında bir bölge şu ifade sonrası yandaşlar için imara açılacaktı; “Başbakan’ın (Erdoğan’ın) eşinin özel kalemi aradıydı beni, yani onun için çıkması lazım.”
Gümrük ve Ticaret Bakanı Hayati Yazıcı ile Erdoğan’a en yakın işadamlarından Vahit Kiler ( İstanbul Levent’teki Safir Kule’nin sahibi ) ile ilgili tapeler... Yazıcı’nın istekleri karşısında; “başımın etini yiyor...” diyen Bayraktar, Kiler’in bir başka işini de telefonda çözüyor. Ve bu işler elbette “kişiye özel...”
Şimdi, Bayraktar’ın son itirafları sonrası “savcıların harekete geçmesi lazım” diye bir ezber cümle kurmayacağım... İktidarın yargıyı tamamen ele geçirdiği bir “serap demokraside” adalet arayışı da hayalden ibaret...
Ancak görünen o ki AKP içinde mızrak çuvala sığmıyor... Seçim tarihi yaklaştıkça AKP iktidardan uzaklaşıyor... Bayraktar gibi vicdanına yenilen ya da haksızlığa uğrayan birçok isim bildiklerini paylaşmanın zeminini arıyor...
Eski Liberal Demokrat Parti Başkanı Cem Toker sosyal medyadan paylaşmış: “Muhalefet katakullisiz bir seçim istiyorsa şimdiden parmak boyasının geri gelmesi için kamuoyu baskısı oluşturmalıdır. Çağdışı diyenlere, demokrasi endeksinde 104, basın özgürlüğünde 154. olduğumuzu hatırlatırım...”
Çok önemli bir hatırlatma Toker’in yaptığı... Sıklıkla seçimlerde hilelere karşı şimdiden tedbir alınması gerektiğini söylüyor, yazıyoruz.
Mesela neler olabilir?
YSK, Suriyeli ve Afgan göçmenleri seçmen sayabilir...
O gece tüm haberleşme sistemleri, internet, cep telefonları dahil kullanılmaz hale gelebilir...
Mezardaki isimlere geçmişte olduğu gibi seçmen kâğıdı gidebilir.
Sandıkların görece daha az kontrollü olduğu yerlerde atı alan Üsküdar’ı geçebilir...
Devletin haber ajansı sandıklar açılırken sonucu ilan edebilir.
Gerçekleri yayımlayan TV kanalları aniden Telekom altyapısı üzerinden kararabilir.
Gözünüzün önünde sandıklar buhar olur, şikâyetlerinize YSK değil “Marko Paşa baksın” denilebilir.