2024 All Rights Reserved.
Gazeteciliğin anıtsal ismi Uğur Mumcu’nun katledilişinin 29. yılı...
Ne zaman adı anılsa bir düğüm oturur boğazıma... Gerçekleri topluma aktarmak için feda edilmiş bir yaşam...
Babasını kaybettiğinde 11 yaşında bir çocuk olan Özge Mumcu, “Her sabah babamla uyanıyor, onu düşünerek uyuyorum” diyordu son yazısında.
*
Uğur Mumcu, usta gazeteciliğinin yanı sıra örnek bir vatansever, Mustafa Kemal Atatürk’ün devrimlerini özümseyip savunan öncü bir Kemalistti...
Emperyalizmin Türkiye’yi içine sürüklediği girdabın çeşitli açılardan fotoğrafını çekiyor, analizini yapıyor, uyarıyor, yol gösteriyordu...
“Cemaatlere, tarikatlara giren çocuklar 30 sene sonra general olacaklar, Cumhuriyete karşı ayaklanacaklar” sözü bu uyarılardan sadece biri..
*
AKP’nin sözde dini tartışmalarla ekonomik krizden kırılan seçmenleri uyuşturma girişimleri de Mumcu’nun mücadele ettiği sömürü düzenlerinden biriydi..
“Gerçekte vicdan özgürlüğü, gerçekte demokrasi laik toplumda meydana gelir. Çünkü anti-laik toplumda dince kutsal sayılan kavramlar, siyasal amaçlar için her gün sömürülür (...) Mustafa Kemal de dinin gerçek yerine oturtulması, Allah ile kul arasında bir kutsal duygu olarak korunması amacıyla laikliği getirmiştir. İngiliz emperyalizminin, Arap kapitülasyonunun aracı olmaması ve siyasi sömürü aracı olmaması için.”
Türkiye’de iktidar olan karşıdevrimci kadroların yapmaya çalıştığı tam da bu...
*
24 Ocak, bir yanı ile yüreğimizden bir parçanın koptuğu gündür...
Diğer yanı ile doğruluğun, cesaretin, bir ölüp bin doğmanın günüdür.
Uğur Mumcu, Türkiye’de gazeteciliği hakkı ile yapmaya çalışan yerel basından ulusal basına tüm namuslu kalemlerin ve iletişim fakültelerinde toplumu aydınlatma hayali ile gazetecilik okuyan gençlerin pusulası olmaya; yazıları, konuşmaları, kitapları ve örnek karakteri ile yolumuzu aydınlatmaya devam ediyor...
Kızı Özge Mumcu, “Ona göre çağımızın en büyük suçu, haksızlıklara, adaletsizliklere karşı çıkmayarak susmaktı...” diyor.
Susmadan, korkmadan gerçekleri aktarmaya, Mumcu’nun izinden gitmeye, karanlığa karşı aydınlığı savunmaya yeminimiz var...
Recep Tayyip Erdoğan’a hakaret ettiği iddiasıyla tutuklanan gazeteci Sedef Kabaş’tan bir not ulaştı...
Diyor ki; “Gözaltına alınma şeklim ve tutuklanmam vicdan sahiplerini rahatsız etti. Başım dik çıkacağım. Tek kaygım oğlum Yavuz’dur...”
Kabaş’ın TELE 1’de yaptığı yorum ile ilgili tutuklanmayı gerektirecek hiçbir suçunun olmadığı ortada. Tıpkı kumpas davalarında olduğu gibi AKP, kendisine bağlı yargı üzerinden gazeteci avcılığını sürdürüyor!
Sedef Kabaş’ı sanki azılı bir terör suçlusuymuş gibi gece 02.00’de evinden alıp ertesi gün jet hızı ile parmaklıklar ardına yollamak, demokrasi ve hukukun kırıntısının dahi kalmadığını gösteriyor.
*
İktidarın bağımsız medya üzerindeki sopası RTÜK de “olağanüstü” toplanarak TELE 1’e ağır para cezası yağdırdı. Ana haberde Selçuk Tepeli’nin eleştirileri nedeniyle FOX TV’ye de para cezası kesildi.
Yetmedi... RTÜK Başkanı Ebubekir Şahin’i eleştirdiği için duayen gazeteci Uğur Dündar’a da beş program yayın yasağı ve bağlı olarak TELE 1’e para cezası verildi!
En sert eleştirilerinde bile kuyumcu titizliği ile seçtiği cümleleri kullanan, hakaret etmeyen, olgular üzerinden gazetecilik yapan Uğur Dündar da bu cezanın şaşkınlığı içinde!
*
RTÜK Başkanı Ebubekir Şahin’in adalet duygusu ile karar vermediğini, hukuk sınırları dışına çıkarak iktidara sırtını yaslamanın “dokunulmaz” gücü ile hareket ettiğini görüyoruz.
Oysa hukuk herkese lazım olacak...
Besleme medyada ana muhalefet liderlerine, gazetecilere, belediye başkanlarına ağza alınmayacak hakaretleri, iftiraları, yargısız infazları, kurgu/montaj haberleri görmeyen Şahin, tüm gününü TELE 1, HALK TV, FOX, KRT izleyerek geçiriyor olmalı.
İzlemekle kalmıyor; bu kanallardan olmadık suç isnatları çıkarmak için de özel bir çaba içinde...
Biliyorsunuz, bağımsız haberciliğin kalesi Cumhuriyet gazetesi de ilan ve para cezaları ile “yola getirilmek” isteniyor...
Oysa, geçici süre ile makam mevki sahibi olanlar şunu bilmiyor: Hayatını doğruları yazmak, aktarmak üzere, toplumun gerçekleri öğrenme hakkı için adayanları “yola getiremezsiniz...”
Uğur Dündar, hem uluslararası standarttaki televizyon haberciliği ile hem de Atatürk Türkiyesi’nin yılmaz savunucusu bir aydın olarak gençlerin rol modelidir.
Yel kayadan ancak toz alır...
Aklı ve yüreği annesine muhtaç oğlu Yavuz’da, Sedef Kabaş’ın... Hapishanede gün saymaya başladı...
Cumhurbaşkanına hakaret suçunu işlemiş...
Peki, Recep Tayyip Erdoğan aynı zamanda AKP Genel Başkanı değil mi?
Kemal Kılıçdaroğlu’na, Meral Akşener’e yandaş medya sistemli olarak ağır hakaretlerle saldırırken “Siyasetçiler eleştirilere tahammüllü olmalıdır” diyen Saray hukuku, sıra Erdoğan’a gelince neden eleştirenleri zindana yolluyor?!
*
Erdoğan’a hakaret iddiasıyla 160 bin 169 kişi hakkında soruşturma açılmış... Dünya rekoru sanıyorum. En azından benzemeyi düşündüğümüz çağdaş demokrasilerde örneği yok!
Soruşturma açılan yurttaşların 12 bini ise mahkûm olmuş!
Mahkûm olan bu insanlar ucube sistemin bedelini ödüyor... Ya da sistemin ucubeliği, baskı ve korku yarattığı için iktidarın işine geliyor.
*
Erdoğan sadece AKP Genel Başkanı olsaydı 12 bin yurttaş ve son olarak Sedef Kabaş “hakaret” iddiası ile ceza almayacaktı. Çünkü genel başkanları, siyasetçileri “koruyan” yasa yok.
Ancak Erdoğan aynı zamanda Cumhurbaşkanı olduğu için yapılan eleştiriler Cumhurbaşkanını koruyan yasaya göre ve elbette hukuk sınırları dışına çıkılarak dava konusu ediliyor.
İki şapkayı bir arada taşımak, toplumu sindirmenin, eleştirilemez olmanın örtüsü yapılıyor!
*
Sedef Kabaş bir an önce serbest kalmalıdır...
AKP’li yıllar, adaletsizliğin insanları çürüttüğü, en temel insan haklarının ayaklar altına alındığı, vatanseverlere zulmedildiği yıllar olarak tarihte anılacaktır...
Hiçbir iktidar sonsuza kadar sürmez...