2024 All Rights Reserved.

Ve mavi gözleri çakmak çakmaktı...

Sarışın Kurt; 30 Ağustos'u görmüştü.

Cephelere savaşın karanlığı çöktüğünde tek göz ışık aydınlatıyordu çadırını...

Puslu lambanın altında, yapacağı devrimleri not alıyor, mümkün olduğunca çok kitap okumaya çalışıyordu.

En yakınındaki kahramanlar dahi onun inancı ve kararlılığına hayrandılar...

***

1921 Temmuz'u böyle bir ufkun ve inancın karşılığıydı...

Yunan ordusu Ankara'ya doğru ilerliyor, Eskişehir, Kütahya, Afyon yanıyordu... Savaşın en zor zamanlarında Mustafa Kemal, Maarif Kongresi'ni toplamıştı...

Bir yıl öncesinde, öğretmen ve öğrencilerin askerlik yükümlülükleri ertelenmişti.

Bir yanda cephelerde kurtuluş mücadelesi sürerken diğer yanda Türkiye'nin geleceği için adımlar atılıyor, siperler kazılıyordu.

Her iki mevzi de çok önemliydi... Düşmana karşı direniş mevzileri ile, gericiliğe karşı aydınlanma mevzileri...

Düşünün; Yunan vargücüyle saldırırken; o cehennemi günlerde Mustafa Kemal 5 gün süren ve önemli kararlar alınan eğitim öğretim seferberliği başlatmıştı!

Dünya şaşkındı! Toprakları 7 düvelin işgaline uğrayan bir memleketin lideri; öğretmenleri toplamış geleceği tasarlıyordu!

Eğitim-öğretimde teşkilatlanma, yeni müfredat oluşumu ve öğretmen yetiştirilmesi ilk hedeflerdi.

Eğitim birinci sıradaydı çünkü Atatürk duru bir akılla geleceğe bakıyor ve yeni nesillerin iyi bir eğitimle memleketi ileriye taşıyacağına inanıyordu.

Bugün yaşadığımız uluslararası terör, Müslüman coğrafyalardaki gericilik, insani çölleşme, açlık, sömürgecilik gibi büyük güncel sorunların kaynağını net bir şekilde tespit etmişti. Ve dünya döndükçe geçerli olacak şu sözleri söylemişti:

"İnsanlığın düşmanı cehalet, cehaletin düşmanı eğitimdir."

Maarif Kongresi; yurdun dört bir yanından gelen 250 öğretmenin ve Hamdullah Suphi'den, Ahmet Edip Bey'e dönemin millî eğitim kadrosunun inancının eseriydi...

Mustafa Kemal, öğretmenlere; "göreviniz ulusun yaşaması ile yakından ilgilidir" derken, aynı çatı altında bazı mebusların derdi ise kadın ve erkek öğretmenlerin aynı salonda yer almasıydı!

Savaş sürerken memlekette eğitim rüzgârı yaratacak stratejilerin tartışıldığı ortamda gerici mebusların derdi karma toplantıydı!

Maalesef bu zihniyet Türkiye'yi bir örümcek ağı gibi sardı. Çağdaş, aydınlanmacı, bilimi kılavuz yapan eğitim sistemi, yerini ezberci, gayrimillî, bilimi dışlayan, sorgulamayı, araştırmayı, üretmeyi yasaklayan bir sistemin karanlığına bıraktı.

Evet, bağımsızlık savaşı kadar önemliydi cehaletle savaş... Ancak Türkiye bu savaştan yenik çıktı. Atatürk'ün ölümünün ardından eğitim-öğretim motivasyonu giderek geriledi. Paralel yapılar, dinci vakıf ve dernekler; iş birlikçi, kolaycı, çapsız iktidarların ve siyasetçilerin yarattığı boşluğu doldurdu.

FETÖ böyle bir boşluğun sonucudur; diğerlerinin farklı olduğunu söylemek ne kadar mümkün? FETÖ de düne kadar "yasal" cemaat yapılanmalarından biri değil miydi? Bir başka yazı konusudur...

Artık cenazelerde "Ülkemizi okumuşların şerrinden koru" diye dua eden imamlar var!

***

Savaşın ortasında öğretmenleri toplayan, geleceği kurgulayan Sarışın Kurt, 30 Ağustos'u görmüştü.

Zaferi biliyor, inanıyordu...

Ve emin olun bugünleri de gördü...

Bakın 1927'de ne diyor; "Biz tekke ve zaviyeleri din düşmanı olduğumuz için değil, din ve devlet düşmanı oldukları için kapattık. Çok değil, yüz yıla kalmadan göreceksiniz; bazı cemaatler bir araya gelecek ve bizim din düşmanı olduğumuzu iddia edecekler. Oy alarak başa geçecekler ve sıra devleti bölüşmeye geldiğinde birbirlerine düşeceklerdir..."

30 Ağustos Zafer Bayramı kutlu olsun!