2024 All Rights Reserved.
Şöyle bir sahne düşünün;
Milyar dolarlık otoyol ve köprü projesi yapılacak, o ülkenin lideri buyuruyor;
“Cemal’e, Mehmet’e, Nihat’a haber verin gelip bu işleri alsınlar.”
Mesela savunma sanayii ile ilgili bir proje var; “o gruba teşekkür edin, işi ondan alın Ethem’e verin...”
“Ahmet’i, Naci’yi, İbrahim’i çağırın; tüneli, demiryolunu, havaalanını onlar yapsın...”
Belki tam bu cümlelerle değil, ama Türkiye’de milyarlarca dolarlık rant işte böyle dağıtılıyor. Bunun neresinde demokrasi, neresinde rekabet, neresinde adalet var?
İhalelerin Türkiye’deki kadar kapalı, Türkiye’deki kadar şaibeli, adrese teslim, önceden kimin, neyi alacağı Türkiye’deki kadar bilinen başka bir ülke var mı?
Demokrasi hesap verme rejimidir.
Şeffaflık, rekabet, denetim varsa hukuk devleti vardır.
Bütçeyi halk adına Meclis yapar. Meclisin bilgisi ve onayı olmadan bütçe yapılamaz.
Demiryollarından, hava ve deniz limanlarına, köprülerden hastanelere kadar dev projelere millet adına Meclis karar verir. Çünkü her proje yurttaşın boğazından kesip ödediği vergilerle karşılanır.
Yeni rejim artık böyle bakmıyor!
Milletin egemenlik hakkını, milletin vekil seçerek oluşturduğu Meclis değil Saray temsil ediyor.
Kamu-özel işbirliği, yap-işlet-devret modelleri ile Meclis’e sormadan milyarlarca dolarlık projelere karar veriliyor. Bugün tartıştığımız tünellerden köprülere ve hastanelere kadar tüm projeler bu yolla gerçekleştiriliyor.
Peki neden?
Çünkü bu modelde rekabet yok! İstediğinize ihaleyi verebiliyorsunuz.
Çünkü bu modelde denetim yok! Sayıştay denetimi ve Meclis işlevsiz hale getiriliyor.
Bir büyük sorun daha var;
Yapılan araştırmalar, yap-işlet- devret modeli ya da kamu-özel işbirliği ile yapılan projelerin, maliyetleri yüzde 70 oranında artırdığını gösteriyor.
Şöyle söyleyeyim; bu modellerle yapılan hastaneler, yollar, köprüler, tüneller... 100 TL yerine 30 TL’ye mal olabilirdi!
Hükümet yandaşlardan oluşan havuzlar kurup, bu yapılara Hazine garantisi altında yüksek borçlanma imkânı tanıyarak 30 TL’lik işi 100 TL’ye mal ediyor!
Yüksek faizle borçlanarak hem maliyetler artırıyor hem de sıcak paranın efendilerine, para baronlarına olağanüstü kazançlar sağlanıyor!
Oysa tüm bu yatırımlar bizzat devlet eli ile yapılabilirdi. Yani devlet; iç borçlanma senetleri ile ya da yurtdışına tahvil satışı yaparak bu projeleri çok daha ucuza gerçekleştirebilirdi.
Köprü-tünel-hastane-yol işlerinde maliyetler düşer, böylece doğmamış çocuklara hayatları boyunca ödeyemeyecekleri borç yükü bırakılmazdı!
Millete ait kararların alındığı Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde yurttaşların en doğal hakkı olan vergilerin doğru ve hukuka uygun kullanılıp kullanılmadığı meselesi tartışılamıyor!
Çok değerli Maliyeci, Prof. Duran Bülbül ile konuşuyorum, “Bütçe hakkı parlamentonun ve yurttaşların gücüdür” diyor. “Anayasal düzenin mali teminatıdır. Bu hakkı Meclis kullanamıyor. Bu durumda anayasadan ve demokrasiden bahsetmek mümkün değil” diye ekliyor.
Önceki iktidar dönemleri dahil sayısız yolsuzluk haberine ve TV programına imza attım. Geldiğim nokta şudur; bu memlekette yolsuzluk ve rüşvet önlenebilirse kalkınma ışık hızı ile gerçekleşir.
Elime ulaşan bir araştırma, bu düşüncemi doğruluyor. Türkiye’de her 100 TL’nin 85 TL’si yolsuzluk, israf ve rüşvete gidiyor! Bu kirli harcamaya karşılık tefeci faizi ile borçlanıyor, yüksek vergi oranları ve zamlarla; işadamı-siyasetçi-bürokrat üçgeninde açılan kara deliği finanse ediyoruz!
Yolsuzluk ve rüşvete akan paralar, çocukların geleceğine borç yükü olarak yazılmaya devam ediyor.
Batılı, uygar demokrasilerde olduğu gibi 100 TL yatırıp 200 TL kazanmak yerine, 100 TL’nin 85 TL’si yönetimi eline geçiren azgın azınlığın, haramzadelerin haksız zenginleşmesine gidiyor!
Türkiye borçla büyüyor ve kalkınamıyor! Acaba neden?!..