2024 All Rights Reserved.

YSK ve Marko Paşa...

Son sözümü baştan belirteyim;

İlk gün yazdığım gibi, artık nehir 2019'a akıyor. Yani; yeni sistemin dayattığı ucube başkanlık modeline!

Bu modeli reddetmenin, bu deli gömleğini yırtmanın yolu, o seçimi kazanmaktan geçiyor!

Şaibeli ve hukuka aykırılığı açık olan referandum, Türkiye'yi yol ayrımına itti.

Muhalefetin A ve B planı şeklinde iki hareket alanı vardı:

A Planı: İlk andan itibaren YSK'nın neden olduğu açık hukuksuzluğa karşı yüksek dozda karşı çıkmak, seçimlere hile karıştığından hareketle sokağı demokratik araçlarla örgütlemek, sine-i millete dönerek yapılacak uyum yasalarında TBMM'de yer almamak, tersine Türkiye'nin her şehrinde çoban ateşleri yakarak "oldu-bitti"ye karşı barışçı ama etkili direniş göstermek...

B Planı: Referandum sonucuna karşı hukuki tüm yollara başvurmak, Meclis'te uyum yasaları süresince olabildiği kadar etkili itirazlar üretmek. Bu itirazları topluma ulaştırmak, toplumla paylaşmak, böylece Evet'çi yüzde 50'yi önümüzdeki seçimlerde gerçeğin saflarına çekebilmek için mücadele etmek...

Her iki planın da artıları ve eksileri var elbette... Görüldüğü kadarı ile B planı tercih edildi. YSK kararına karşı Atilla Kart, CHP adına Danıştay'a başvurdu, muhalefet Anayasa Mahkemesi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi seçeneklerini de kullanacak.

Ancak bana göre tüm bunlar gürültü yapmaktan öteye geçmeyecek!

Çünkü hukuk sistemi Yüksek Seçim Kurulu'nun aldığı kararları öylesine bağlayıcı kılmış ki; YSK açıkça kanuna aykırı karar alsa da, yukarda saydığım Anayasal kurumların etkisine kapalı.

Prof. Kemal Gözler; YSK'nın mühürsüz oy pusulalarını geçerli sayarak açıkça kanunu çiğnediğini, hukuka aykırı davrandığı belirten makalesine ek olarak, bu hukuksuz kararlara itiraz edilemeyeceğini de belirtiyor!

Prof Gözler'in analizinin sonucunu aktarıyorum;

"... YSK'nın kararına karşı, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine veya Anayasa Mahkemesi veya Danıştay'a veya başka bir mahkemeye veya mercie başvurulamaz. YSK'nın kararı kesin ve bağlayıcıdır.

Hukuk sistemimizde YSK'nın kararları, kanuna ne kadar apaçık bir şekilde aykırı olursa olsun geçerlidir ve bağlayıcıdır. YSK'nın kararının yanlış olması başka şey, bu kararın geçerliliği ve bağlayıcılığı başka şeydir(...) Anayasamız seçimlerin yönetimi ve denetimi konusunda son sözü söyleme yetkisini YSK'ya vermiştir. YSK'nın kararları, biz beğensek de beğenmesek de, kanuna uygun da olsa, aykırı da olsa, Anayasamıza göre geçerli ve bağlayıcıdır."

Yani "Git derdini Marko Paşa'ya anlat" durumu!

Yüksek Seçim Kurulu'nun hukuk sistemimizdeki yeri öylesine bağlayıcı ki; açıkça hukuka aykırı karar verdiği halde, karara itiraz edenleri özetleyecek cümle budur:

"Git derdini Marko Paşa'ya anlat!"

Erdoğan'ın "Atı alan Üsküdar'ı geçti!" açıklamasının bir başka versiyonu...

***

Görüldüğü gibi iktidar "asla kaybetmemek" üzerine kurduğu oyunu "iyi oynuyor!"

Siyaseti çok iyi okuyan ender isimlerden eski milletvekili Emin Şirin ile aylar önce yaptığımız sohbeti hatırlıyorum, şöyle demişti: "Türkiye'de artık seçimlerin anlamı var mı bilemiyorum; sonuçları kabul edilebilir, uygulanabilir bir seçim yaşayacağımızı sanmıyorum..."

Tam da öyle olmadı mı?

Peki ne yapacağız?

Türkiye'de aldatılamayan, her türlü baskı ve dezenformasyona karşı algısı yüksek, duyarlı, muhakeme yapabilen, memleketi ve dünyayı okuyan, ahde vefası olan yüzde 50; kendisini bir arada tutacak siyasi kadronun oluşmasını bekliyor.

Asgaride demokrasi, özgürlük ve tam bağımsızlık çizgisinde buluşan bir kitle bu...Türkiye'nin en az yarısı...

İçine girdiğimizde memleketin sorunlarına karşı farklı yol arayışlarının olduğu, farklı düşüncelerin, farklı kıyafetlerin, farklı yaşam biçimlerine sahip güzel yürekli insanların bulunduğu bir mozaik...

2019'a kadar bu mozaik büyüyerek bir alaşım haline gelebilmeli...

Doğru stratejiler, doğru ittifaklar, doğru lider adayları, doğru seçilmiş siyasi kadrolar ve bütünleştirici siyasi söylem ile Cumhuriyet tarihinin en büyük oy potansiyeli orada duruyor!

Önündeki tek engel; aşılması güç ego'lar! Bencillik...

Türkiye'yi uçurumun kıyısından çeken ve büyüme potansiyeli yüksek bu kitlenin

asla affetmeyeceği insanlık hastalığıdır ego!

***

Madem derdimizi Marko Paşa'ya anlatmamız gerekecek, anladığı dili bulabilmeliyiz! Çözümü millet sandıkta gösterdi.

İlk gün söylediğimin altını çiziyorum;

Gürültüyü bırakıp strateji üretmenin zamanı geçiyor!